intihar eden arkadaş

entry3 galeri0
    1.
  1. hayatın yüküne daha fazla dayanamayıp, intihar eden yakın arkadasınızdır. insanı derinden üzer.
    0 ...
  2. 2.
  3. bir, intihar eden sevgili değildir.
    1 ...
  4. 3.
  5. 16 aralık 2009... öyle kasvetli öyle kötü bir gündü ki... havanın siyahlığı, yağmurun düşerkenki hüznü;siniri... kara kara bulutların karabasan gibi çöküşü üstümüze, günün başlangıcından beri öyleydi zaten, sevmemiştik. derken her şey daha da kötüye gitti.

    uzunca zamandır bekliyoruz, analitiğin telafi sınavını olalım diye gün geldi çattı. dakiklikte sınır tanımayacan aşırı disiplinli sevgili hocamız ortalarda değil ama. 5 dakika bekle 10 dakika bekle... haliyle sınıfta da önü alınamaz bir gürültü... konuşabiliyoruz fakat kapıya çıkıp bakamıyoruz çünkü hoca gelirse kızabilir. derken kapı açıldı bütün koridor dışarda. "ne var ne oldu?" demeye kalmadan bir hafta evvel kendi kendine önce bana akabinde diğer ikimize küsen yakın arkadaşımız kolumdan çeker ve "bi çocuk yatıyor yerde, emre'ye benziyor." der korkunun desibelini diplere çektiği bir çığlıkla. iş başa düşüyor, pencereden birinin bakması gerekiyor. ve ömrüm boyunca asla unutamayacağım o görüntüyü görüyorum. bir saniyeden daha az bakabildiğim için yanlış anlıyor ve "emre değil, ege. attılar çocuğu sonunda." telaşıyla koşarak iniyoruz 4 katı. aşağıda 7-8 kişi. emre'nin bizimkinden bir sonraki kız arkadaşının çığlıkları, müdür yardımcımız ve aynı zamanda basketbol koçumuz olan semih hoca'nın bana bakışı, canım yıldız hocamın yanımda fenalaşışı. dışarı çıkamıyorum. emreye bakamıyorum. yalnızca ambulansa koyuşları o da belli belirsiz. ortalık öyle bir hal almıştı ki kime yardım edeceğimizi şaşırmış vaziyetteyiz. herkes kendini bırakmışken birilerinin serin kanlı olması gerekiyor. yıldız hoca'ya yöneliyorum. "attı çocuğum kendini, nasıl göremedim nasıl fark edemedim, emre'm bunu kendine nasıl yaparsın"lar içinde ağlıyor kendini kaybetmiş. "hocam" diyorum, "emre kadar hayat dolu bir çocuk niye yapsın bunu kendine? iki gün önce okul başkanlığına adaylığını koymuş bi çocuktan bahsediyoruz. pencere korkulukları ahşap, dışarısı yağmurlu, belli ki dengesini kaybetmiş. hem az önce semih hocayla da konuşurken duydum." bir yandan kolonyalıyorum elini yüzünü, kızı geliyor büyük bi telaş içinde. onu sınıfa yolluyoruz. öyle veya böyle kendinden emin konuşmalarımla yıldız hocanın ikna oluşuyla bir "oh" demeye kalmıyor, allahın belası memur geldiğinde umutla dönüp "intihat etmemiş, dengesini kaybetmiş." demesiyle ömrüm boyunca affetmeyeceğim o kaltağın, bilmiş bilmiş "öyle değilmiş"i tekrar fenalaştırıyor onu. diyebileceğimiz söz kalmayınca acısıyla bırakıyoruz onu. diğer öğretmenler geliyor, hepsi bizim okulun öğrencilerinden emre'nin götürdüğü hastanede çalışan-okuyanları arıyor. telefon trafikleri... yarım saat geçiyor, emre'nin ameliyat'a alındığı haberi... içorganlarının iflas ettiğini bizzat doktordan dinlememize rağmen rehberlikçilerimizin ısrarla durumunun iyiye gittiğini söylemeleri... hatta o denli ısrarın karşısında kabul edip inanışımız, huzur içinde evlere dağılışımız. aradan tam 1 saat geçti, derse geç kalmışım yine sınıfa doğru çıkarken koridorun sonunda tansu'yu tutmaya çalışan iki kız... "nolur söyleme." dememe kalmadan öyle bir "emre ölmüş." dedi ki... siz hiç 1000 küsur kişilik bir cenaze evi gördünüz mü? ben gördüm. gitmemeliydim okula o gün ama gördüm. tüm diğer okullardaki arkadaşları, her köşede baygınlık geçiren başka birileri, şerefsiz milli eğitim'in "intihar ettiği" için anma ya da tören yapılmasına izin vermeyişi... kalamadı kimse tabi orda, cenazesine de gidemedim ben, onun şerefine içtik akşama kadar. ne vardı o kadar dayanamayacak ha ne? semih hoca yanına inip "oğlum niye yaptın" dediğinde "dayanamadım hocam her şey üstüme geldi." demişsin, kalbin ex olmadan önce uyanınca da "ölmem, sakat kalırım, babam benimle daha çok ilgilenir sandım.". normal mi emre? senin gibi okulun en sevilen çocuklarından biri, basketbol takımının yıldızı, okulun en güzel kızlarından birinin sevgilisi... madem niye gizlendin bunların ardına açıkça girseydin bunalıma da hissetseydik be arkadaşım. en acısı da aynı haftanın cuması, istiklal marşında atladığın camın esen rüzgarla çat diye kırılması. orda gittin bizden gördük hepimiz. 3 yıl geçti üstünden, hepimizin aklında gülüşün, bakışın... keşke yapmasaydın.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük