insanı erkekliğinden soğutan, muhabbet şevkinin amına koyan, yalandan gülümseten, 28 yaşında adama bir ton yalan söyleten durumdur.
arkadaş, bu siktiğim fotoğraf makinaları bu kadar hileli olur mu yahu? kıza sormayı unuttum makinanın markasını, yemin ediyorum o makinayla ben çeksem kendimi brad pitt'ten daha yakışıklı olurum.
birader o fotoğraf makinası yüzünden arabamda bir fil yavrusu taşıdım.
aynanın önündeki yarım saatimi bitirmek üzereyim. saçlarımı hangi şekle sokarsam sokayım, onunla bol paranoyalı bir ilişkiye başlamamıza yetecek bir stil yakalamış değilim. offff... kafayı tornaya sokasım var. sanırım geç kalacağım. aynaya son birkez daha clark çekeyim. heh, tamamdır. bok tamamdır, gıdık mı lan o? kilo almışız amınakoyim.
bi sike benzetemediğim saçımla uğraşmayı bırakıp, cebime birkaç fröyd, niçe ve cohen atıp yola çıktım.
**şebnem; interaktif ortamda tanışılan kızımız. hatrı sayılır bir medya kuruluşunda çalışıyor, ve yüksek lisans yapmakta. fazlasıyla entelektüel birisi. msn'de yapılan uzunca sohbetler, sabahlamalar, imalı söylemler, kurlar... allahım bu kız beni mest ediyor. fakat bir nokta var ki, olayın en kilit noktası bu; onu daha hiç görmedim! aramızdaki diyaloğun arasına "fotonu koysana ehe" gibi bir cümle sokuşturamadım. sokuştursaydım msn penceresindeki tüm sosyolojik terimler ağlardı. bir konjonktürü ağlatmanın hiç gereği yoktu. zaten ne kadar çirkin olabilirdi ki?**
1 saat sonra..
duvarlarında eski hollywood yıldızlarının posterleriyle dizayn edilmiş, birası berbat, müşterilerinin çoğu 20-30 yaş aralığında olduğu bir mekandayım. ve karşımda kemiksiz 80 kilo çeken bir şebnem var. allahım, bursaspor'a kaptırdığımız şampiyonluktan bu yana hiç bu kadar acı çekmemiştim.
"şu filmi seyrettin mi (duvardaki afişi gösteriyor) jean luc godard'ın en iyi filmidir bence. sahi sen sever misin godard?"
o an masaya öyle bir okkalı "biz hep dönerciyiz" salasım geliyor ki anlatamam. hatta aklıma gelen bu cevap beni gülümsetiyor. o ise gülümseyişi üzerine almak üzere. heh, aldı.
"hayır izlemedim"
"hee.. bak çok şey kaçırıyorsun, aslında..."
yine konuşmaya başladı.. allahım nolur bir mucize! bir insan aralıksız 1 saat konuşabiliyor olamaz. bu, anatomiye ters. bu, hukuka ters. bu, her şeye ters! küllüğe bakmaktan gözüm bozuldu. bu esnada cohen ve niçe el ele tutuşmuş, pantolonumun cebinden sıvışıyorlar. arkalarından sessizce bakıyorum: "sizi adi uruspuçocukları hep sizin yüzünüzden oldu"
"ahhh... çok konuştum.. eee sana demiştim ben bi başlarsam susmam diye ehe"
hangi ara dedin amına koyim, ben niye öyle bir şey hatırlamıyorum. ya ben niye kendime bunu yapıyorum. yaklaşık 2 saat oldu ve kafam olmaya başladı gibi. o konuştukça vurdum kendimi votkaya. 2 saat içinde 1 50'lik bira, 3 duble vodka içmiştim. evet-hayır eşliğinde tamı tamına 120 dakika! hayata bakış açım değişti amınakoyim.
işkence edilmiş, kafası hafif güzel, hayalleri kırık bir şekilde eve dönmüştüm. çamaşırları makineye atacak olan annem 20 dakika sonra odama girdi ve yerdeki pantolonumu elinde sallayarak: "ceplerini boşalttın mı makineye atacağım"
şimdi yıllar önce böyle bir olayla karşılaştım. çocuğun şevkinin nasıl söndüğünü hissettim. gözlerindeki ışık kayboldu.
bursa setbaşı şehir kütüphanesinin önünden yürüyorum servise doğru. öğlen saatleri. dalga geçmek gibi olmasın da pembe bir kamyon var kütüphane kapısının önünde. kendisini olabildiğince süslemeye çalışmış ama muhtemelen hiç dokunmasa daha iyiydi.
böyle elinde telefon birisiyle heyecanlı heyecanlı konuşuyor. 'ben geldim kütüphanenin önündeyim sen nerdesin' gibisinden.
dur lan bkv dedim. bir bak bakalım ne olacak. kenara geçtim. yaktım bir cigara bekliyorum. kız setbaşı çınara doğru bakıyor. bende 3 5 metre ilerisinde kesiyorum.
bu arada telefon görüşmesi devam ediyor.
arkadan ufak ufak bir çocuk geldi. elinde telefon yine. şimdi düzgün çocuk hakkını vereyim. yani o kızın o çocuğu haketmesi için 40 fırın ekmek yemesi lazım. yok lan düşündüm de. yemesin amk. ömrü boyunca yemesin zaten.
çocuk heyecanlı heyecanlı sağa sola bakıyor. kızında arkası dönük ya. yakıştıramadı kendisine haliyle. 'ben geldim neredesin' dedi.
kız böyle bir heyecanla döndü. ve göz göze geldiler.
çocuğun gözlerinin ışığı söndü. kız üstüne atladı. 'melabaa' diye sarıldı. çocukla göz göze geldik. üzüldüğümü mimiklerime anlattığımı düşünüyorum. ve devam ettim.
inanın bana o çocuk o kızı haketmiyordu. o kız ancak benim gibi bir garabete layık.
skype var gençler bunu değerlendirin. hayal kırıklığına uğrama olasılığını azaltır.