o insanı birine güvenmeye itmeyecektir ya da birine bağlanmaya. sadece yaşadıklarından ve nefretinden güç alacaktır. güçlü olacağı kesin ama mutlu olacağı ? o insanın içindedir işte.
nefret ettiklerini yok ettiği anda hayatındaki yükseliş eğrisinin tepe noktasını görmüş olur ve nefret ettiklerini yok ettiğinde oradan düşerek yok olur.
aşk ve nefret insanı güçlendirebilecek en güçlü duygulardır ama aşk insanı aldatabilir, değişkendir, karşındakine bağlıdır. oysa nefret ölesiye sadıktır.
belli bir süre sonra hastalıklı düşüncesine esir olup hormanal bozuklukla birlikte beynini düzgün kullanamayarak hayatına istem dışı kararlar verecek ve sonunda kendi kendini tüketecek insandır.
(bkz: keskin sirke küpüne zarar)
herkeste bulunmaz bu kaynak. kimilerin de saman ateşi gibi parlar ve söner kimilerinde ise saddamın ateşe verdiği petrol kuyuları gibi sönmek bilmez. olmaması gereken bir muameledir. ne kadar nefret var ise bu dünyada gerisinde kan bırakır.
eğer bu güç, haklı olarak nefret eden insanın elmacık kemikleri ve burnunu dağıtmak için kullanılacaksa, yanlıştır. eğer bu güç, karakterin nöbetçisi olacak ve zamanı gelince, kullanılması gerekilen yerde kullanılacaksa, doğrudur.
nefret çok güçlü bir duygudur. onun zaten var olan bu gücüne, kararlılık ve ihtiras gibi iki duygu daha eklendiğinde önü alınamaz bir güç haline geliverir. gözler kararır ve objektif bakamaz hale gelerek var olanı değil görmek istediklerini görmeye başlar. şuur kararır ve asli görevi olan analiz etme yeteneğini kaybeder. vicdan ve hoşgörü kaleleri, ardı-ardına sel sularına kapılır giderler.
bu nedenle, nefretin yarattığı kontrolsüz güç, faydalı bir güç değildir. sahibine ve çevresine, umulmadık ve telafisi mümkün olmayan zararlar verebilir.