cem adrian dinlersin son ses. sonra bir çilekli milka çıkartırsın çantandan. evin sessizdir hatta. köpeğin de kedin de yoktur tüy bırakacak. bir filtre kahvenin kokusu burnunda; fincanı elinde... işte o an mutlusundur.
sevgilinin araması,
karda üşümeden yürüdüğün ilk dakikalar,
buzdolabında seni bekleyen abur cuburun olduğunu hatırlamak,
en sevdiğin dizinin başlaması,
ccnin üstünde alınan bir ders notu,
komikli swf'ler...
manchester united maçı izlerken
arkadaşlarla spor muhabbeti yaparken
peste şampiyon olurken susan coffey fotoarına bakarken
anne babanın seninle gurur duyduğunu görmek
metallica konserlerini izlerken (düşün bide konserde olsam)
en sevdiğin parçaları dinlerken insan kendini mutlu hissediyor..
sevdiğinin seni aşk dolu gözlerle seyrettiğinin farkına vardığında.
hayalini kurduğun hediye doğumgününde hediye geldiğinde,
finalleri geçtiğinde,
arkadaşına verdiğin sözü tuttuğunda,
dürüstlüğün ve onurun yüzüne vurulduğunda,
iskeleden balık tutarken suyun üzerine konan martıyı seyrettiğinde,
otobüsteyken yan koltuktaki 1 yaşındaki bebeğin seni kestiğini farkettiğinde,
sevdiğin müziği sevdiğin insanla eşleştirebildiğinde,
şehrin gürültü patırtısından sıyrılıp başının içinde çalan kısık sesli müziğe kulak verdiğinde,
mutlu oluyor insan, mathilda'nın dediği gibi midede bir yumru yerine sıcaklık hissediyor insan.
(bkz: leon)
(bkz: natalie portman)
aylarca görüşmemiş 2 arkadaşın, ne yapıp edip bir araya gelmesi, gece yarısına kadar sohbet etmesi ve en son "aaa nerdeyse güneş doğacak hadi yatalım" deyip, yatağa girince de farketmeden koyu bir sohbete başladıkları andır.