insan hangi yaşında olursa olsun hep geçmişte yaptıklarından pişmanlık duymaya meyilli bir yapıda. Bu çoğunlukla gelecekte çok daha az hata yapma çabasına girmemize neden oluyor ancak bu beklenti insana daha çok hata ve daha çok pişmanlık getiriyor.
Ne kadar ödlek biri olduğumu söylüyorum devamlı kendime.
Ağlıyorum karı gibi ne kadar aciz olduğumu fark edip.
Artık intihar etmeye de taşağım yok eskisi gibi. Zaten acısız bir intihar yolu da bulamadım. Daha evvelki denemelerim neticesinde kemiklerim kırıldı bir defasında. ilaç içerek denediğim Diğerinde de yoğun bakımda midem yıkanmış halde açtım gözlerimi.
Eskiden olduğu gibi aynanın karşısında kafamı yumruklamaya başladım.
Artık intihar etmemenin benim için daha büyük acı olduğunu biliyorum. Bunun için hayatın bütün acısını kahrını ızdırabını yaşayıp eceli gelince var olmanın bizzat kendisinden şu an olduğundan çok daha fazla iğrenerek ölmeyi bekliyorum.
genelde geceleri bu saatlerde olan yüzleşmedir. çok canını sıkmamak için fazla derinlere inmeden kendinle iyice arayı açmadan bitirilmesi tavsiye olunur.
“insan, kendisiyle karşılaşmadıkça, kendisine yönelmedikçe, kendini pek iyi hissetmez; ruhsal sıkıntılarla yüz yüze gelmedikçe, kendi yüzeyinde kalır; kendisiyle çarpıştığı anda, darbeden hemen sonra, huzur verici yararlı bir izlenim edinir” diyor ‘insan ruhuna yöneliş’ kitabında carl gustav jung.
başkalarında yaşamak insanın kendinde olmamak için bulduğu modern bir çare... hep başkalarına bakmak, onların hayatına ilişik olmak, onların konuştuklarında oyalanmak, onların gündemiyle yaşamak, onlarda bir karşılık bulmaya çalışmak... kendimize, kendimizden uzakta bir hayat kurabilmek için ne çok şey yapıyor, ne çok çabalıyoruz. kargaşanın içinde yara almamak, sağlam kalabilmek için yapıyoruz bütün bunları belki de. öyle olmuyor ama; daha kırılgan yapıyor böyle şeyler bizi. yarayı nereden aldığımızı bilemediğimiz için durduramıyoruz bu derin, kangrene dönüşmesi muhtemel kanamayı.