Hayattaki amacsizligi, hayata seks ve para icin geldigini sanmasi*, seks ve parayi yatarak elde etmeyi beklemesi, sonra da hayatin adaletsizligine kufur etmeleri.
Kendi kendisini yenememesidir. Hatta Özdemir Asaf'ın çok güzel de bir şiiri var bu konuda:
Dün sabaha karşı kendimle konuştum
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum
Kendi kendimizin istekleri ve dinmeyen iç sesleri için yine kendimiz savaş veririz. Ama bu konuda da kendimizi tatmin edemeyiz, çünkü problem çıkaran şey ile çözmek isteyen aynı şey. Kıskançlık, aç gözlülük, yalancılık vs vs hep bu sebeple. ikinci bir insana güvenip, onunla yaşamaya alışabilmek bize bu açıdan mutluluk verse de benlik durmaz, o dostluk, aşk adı her neyse zamanla ölecek yine "benlik" ipleri eline alacaktır.
insanın kendi kendine farazi problemler üretip onları çözemediği durumlarda ortaya çıkan yaratılış üstünlüğüdür. zira başka canlıların böyle şeyler yaptığını zannetmiyorum. bu durum iktisatın ortaya çıkışının bile başlangıcı sayılabilir. sınırlı imkanlarla sınırsız istek karşılamak diye de ifade edilebilir.
toplumlaşma, sosyalleşme, muasır medeniyetler seviyesi gibi olguların yarattığı kronik bir problemdir. insan hem toplumun istediği kefeye sığmaz hem de dışarıda kalmanın yalnızlığıyla cebelleşir. insana insan iradesinin üstünde bir güçle müdahale etmenin sebebiyet verdiği durumlar bunlar.
Herkes kendini bir bok sanmanin pesinde. komiseri, savcisi "ben devletim" ayaginda gezer; iki muhendislik okuyan kendini nikola tesla sanir; doktor olani her gittigi yerde saygi bekler, saygi goremezse doktor oldugundan dem vurmaya calisir...
insan her seyden once "insan" oldugunu hatirlamazsa, kibirlenmesi kacinilmazdir.