insanın kendini kaybettiği andır. artık hayattan bunalmış ve kendiyle dalga geçerek kafasını dağıttığını sanan kişdir. depresyonun bir önceki safhasındadır. bunun bi işe yaramadığını anladığı an kişimiz kendini depresyona girmiş bir halde bulur.
bunu yapabildiği an, kendisi ile verdiği savaşı kazanan insandır. o artık dünyanın en mutlu insanlarından biri olmuştur.
yılmaz erdoğan' ın hayatta sivrilmesi de böyle bir olayla başlar. hakkarilidir, haliyle kültür düzeyi de hakkari ile aynı seviyede. ve sert mizaçlı bir insandır. bir gün bu genç adam yeni bir pantolon alır. severek giyer. pantolonun rengi çağla yeşilidir. onun kültürüne göre normaldir ama büyük şehirde her arkadaşının alay konusu olmuştur bile.
kimse ile konuşmama kararı alır önce, tersler kızar hatta kendisi ile dalga geçenleri. sonra bir gün aynaya bakar ve derki; ulan bu pantolon cidden çok kötü be...
giyer çağla yeşili pantolonunu ve arkadaşlarının yanına gider. başlar kendisi ile dalga geçmeye. ve yılmaz erdoğan işte o gün bizim bildiğimiz yılmaz erdoğan olur.
cogunlukla bir engel ya da herhangi bir fiziksel hosnutsuzluk sahibi olan insanlarin kendilerine yonelik tavirlarindan ibarettir bu durum. insanin kendisiyle barisik olmasi meselesiyle karistirilir ziyadesiyle. bilakis alakasi bile yoktur. bu durum gardini almak ya da kontrolu elinde tutmak tir esasen. icten ice ya da alenen maruz kalinmasi muhtemel olan dalgaci ve / veya umarsiz tutuma karsi "eger dalga gecilmesi gereken bir durum varsa ben onu kendi kendime hallederim, sen bana bu konuda cemkiremezsin" mesajidir aslinda gizliden gizliye.