anadolu'nun bir köşesinde aileden ve sevdiklerinizden uzak halde sıtmadan zangır zangır titrerken, önünüze bir tas çorba koyanınız , terleyen sırtınıza havlu koyanınız olmadığı anlardır.
senin söylediklerine, savunduklarına; düşmanının usulca yaklaşıp rol keserek, kendisini acındırması sonucu artık şüphe ile bakan dosttur. dost mudur tartışılır tabiiki.
alışveriş yaparken yanınızdakini hemen arkanızda sanıp '' bak ne kadar tatlı dimi ? diyerek bir anda arkadaşınıza doğru döndüğünüzü sandığınız ama tanımadığınız anlamsız bir suratla karşılaştığınız andır.
bütün olamadığı her andır. onun haricinde, hepimiz kalabalıklar içinde yalnızız. nasıl ki bir başımıza gelmişsek elbet öyle gideceğiz. barışın kendinizle bu konuda. sevin bir de egonuzu. sizi hayatta tutan o. her olumsuz şeyi yıktığınız o egonuz iyi taraflarınızın da bizzat ta kendisi aslında. kimlik değil ancak pasaportunuz gibi bir nevi. yüceltmeyin yeter. kontrol altında tutmayı becerebildiğinizde ne kadar yalnız olduğunuzun bir önemi kalmaz saf sevgiye yönelirsiniz çünkü kendinizi seviyorsunuzdur artık. insanları sevebileceğiniz tek mertebeye hoş geldiniz.
yemek yemeyi bir zevkmiş gibi değil de, yaşamsal faaliyeti sürdürmek için yapılan bir gereklilikmiş gibi görmeye başladığı andır. lakin tek başına güzel değildir yemek yemek hiçbir zaman.