birçok insan için tatlı söz konusu olduğundaki anlardır.
mesela ben, ölürüm biterim tatlıya, çikoltası-gofreti-pastası, sütlü tatlısı, şerbetli tatlısı ayırmam hepsi benim bebeğimdir.
bazen öyle kaptırırım ki kendimi şeker komasına girmekten korkarım
bazen de öyle dizginlerim ki kendimi, kendim bile inanamam bu davranışıma.
velhasıl benim için tatlının söz konusu olduğu her an kendimi yeniden keşfettiğim andır efendim.
insanın en deriniyle karşılaştığı o iğrenç anlar.. mesela , dalış yapmak gibi kendi içine , özüne.. ne sülfür gazları var orda ne mavi yeşil alglar.. varsa yoksa hırs kotülük riyakarlık kıskançlık..
ve karşımda beni sevenler , içimde hiç bi kötülük barındırmadığıma emin bi biçimde..
insan , en yakın arkadaşıyla sevişme raddesine gelince tanıyamaz kendini.. libidonun kattığı o yakıcı hava.. bi anda kabak çiçeği gibi açılmalar , lan bu ses benden mi çıktı denilen iniltiler nidalar..
sonra en yakın arkadaş iyi bi işe girince ve sen hala sürünüyosan , içindeki o kişi ortaya çıkar olanca kıskançlığıyla.. lan sen değil miydin bu insanı sözde çok seven ? hani noldu senden iyi olmasını kabullenemedin dimi..
ya da çok sinirlenince , seni doğuran insanlardan bile nefret ettiğini hisseden kim ? hani bunlar senin yaşama sebebindi.. nası oldu da içindeki o iğrenç adam , of nefret ediyorum bu adamdan / kadından demeye başladı ?
seviştiğin adamla bile ego yarışına giren , kıskandırmalarla , laf sokmalarla , sen sevmezsen ben hiç sevmem güzelim ayaklarıyla bildiğin bi düşmanı alt eder gibi savaşır gibi taktik uygulayan kim ?
işte böyleyiz hepimiz..
biz herkesten üstün oldukça , bizden "dilendikçe" iyilik yapıyoruz kendimizi iyi hissetmek için.. yoksa iyilik iyi olma fedakarlık yalan..
masumiyet de bana sorarsanız , bekaret zarından daha ince.. hayat ucunu 1 cm. bile soksa yırtılıp gidiyor.. perdenin gerisi , vicdanınla içindeki canavar arasındaki tiyatro..