sigarayı bir kaç hafta bırakmayı başardıktan sonra dayanamayıp paketin alındığı ve o sigaranın yakıldığı andır. kendi iradesizliğin dolayısıyla utanırsın. kendinden utanırsın.
çok yanlış tercihler yaptığının farkına vardığı andır.
şu ana kadar yaptığım bir çok hatanın şu an bedelini ödüyorum,kendimden kişiliğimden bazı insanlara karşı verdiğim aşırı tavizden ötürü kendimden çok utanıyorum.
aynaya baktığımda artık küfür etme isteği uyanıyor içimde.
grupça bardayız. soundcheck yapıyoruz. barın akustiği öyle bir şeydir ki müzik ve kolonlardan ses çıkmadıkça bir uçtan diğerine konuşma sesleri duyulur. soundcheck sırasında bizim gitaristler gitarlarıyla uğraşıp akortluyorlar çalıyorlar vs vs. vokalle aramda şu konuşma geçiyor bağırarak;
-olm mekanın sahibiyle konuştun mu trampet yok-
-ne bilim amk getircez dediler trampetsiz mi çalcaz uhueh
-yok olm twin pedalı da yok zaten
*müzik falan sessizlik olur zamanlama muhteşemdir*
-zaten hiç bi sik yok ki amınakodum yerinde.
dükkana küçük bir kız çocuğu gelmiştir. yaklaşır sorar.benim annemin buraya borcu varmış, onun ne kadar olduğunu sorucaktım der. açılır deftere bakılır bi türlü bulunamaz. sert bir şekilde;kızım babanın adını yazmış olmasınlar beni oyalayıp duruyorsun. babanın adı ne? kız duraksak gözleri hüzün dolu naif bir sesle: ama benim babam yok ki! *
tuvalette kankanla onun erkek arkadasını çekiştirdiğin andır. tuvaletten çıktığın vakit bu hisse kapılmanın tam zamanıdır artık. çünkü arkadasının meraklı sevgilisi, açık olan tuvalet camına abanmış sizi dinlemiştir. aleyhinde ettiğin her lafı duymuş, gercekleri acımasızca bi tokat gibi vurmuştur yüzüne. *
birisine bir iyilik yaparken, en basidinden bir dilenciye sadaka verirken veya mendil satan bir çocuktan mendil alırken, içten içe tüm bunları yukarıdan bir şeyler beklentisi ile yaptığını anladığın andır.
sene 2001, lise sondayım, öss'ye 1 ay kalmış. hoşlandığım hatunla deniz kenarında yürüyoruz. bian çok kötü bi koku geldi. hatun bana "saldın mı?" diye sordu, bende sinirlendim ve "yooo, bende sen saldın sanmıştım" dedim. cevap: "derslerden bahsediyorum"
aman tanrım, ne kötü bir gündü.
derse girecek öğretmeni beklerken, nöbetçi öğretmenin sınafa girdiğini gören kişi dersin boş olduğu anlar ve herkezle birlikte sevinmeye başlar. bu sevincin dozajını artıran mı ararsın, üçlü çeken mi arasın, ''saç ektirmeye gitmiştir oğlum'' diye kötü espiri yapanı mı ararsın... tabiri cayiz ise herkez nirvanaya ulaşır; ama öğrencilerden birini, nöbetçi öğretmene ''mehmet hoca niye gelmedi?'' sorusuna ''yakını vefat etmiş'' cevabını alması ise... diğerlerini bilemem ama ben hayatımda hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyorum be sözlük.
kırıta kırıta koca bir koridoru geçtikten sonra eğilip baktığında çorabının kaçtığını gördüğün,ardından bu yer yarılmazmı ya, yarılsa da kurtulsam şurdan dediğin andır.
her sabah servis beklediğim yerde servislerini bekleyen bir çift var. dün mutlu mesut güle şakıya servislerini bekliyorlardı ki çiftin erkek bireyi bayanın alnına küçüçük, sımsıcak bir öpücük kondurdu. içimden 'ayy ne güzel ya Allah ayırmasın' dedim. bugün yine servis bekliyorum o da ne malum çift kavga ediyor. kendimden utandım sözlük, nazar değdirdim diye içim içimi yedi. Allahtan servisleri gelene kadar barıştılar yine alından öpüş gerçekleşti de içim rahatladı.
koşa koşa merdivenlerden inerken arkadaşımın "saçların ahenkle dans ediyor jine" dediği anda götümün kalkması ile aşağıda sohbet eden bir grup arkadaşın üstüne uçmam.
küfür edersin ve duyması nı istemediğin biri duyar ve çok utanırsın ya da.
bazı insanlar sana güvenirken onları hayal kırıklığına sokarsak utanırız çok kötü bir olaydır.