bir gece. upuzun bir gece. sabah ışıkları görünmüştü ama konuşulacak şeyler bitmemişti.
sadece konuşmuyorduk, tanıyorduk, tanışıyorduk.
romantiklik adı altında herşey yapılmıştı. tarot kartında 'biri girecek hayatına ve hiç çıkmayacak, çok değer verecek sana' demişti.
biri girecek hayatına..
hiç çıkmayacak..
o kadar toydum ki, hayatımdan ergenliğin yarattığı aşırı masum duyguları yaşayıp prozac aldığım arkadaşlarımdan başkası gelmemişti. (prozac: çok gerekmedikçe kullanmayın derim.)
ailen dışında herkes sahte gibi geliyordu.
yaşadığımı sandığım o derin duygulardan sonra. 'çok yara almıştım' o muhteşem 15 yaş depresyonlarına dem vuracak olursam.
biri girmişti hayatıma o gün. hiç çıkmayacak demişti.
uyandığımda hayatımda duyduğum ilk ve çok iyi hissettiren bir şey söylemişti.
-uyurken izledim seni!
-niye ki?
-bilmem.çok masum görünüyordun. insanların en masum oldukları yer uykularıymış ya, bebek gibi.
-hmmm?!
o güne kadar kimse uyurken çok güzel oluyorsun dememişti.
annem dışında kimse benim başımda uyanmamı beklememişti.
bekleyip ne kadar da masum uyuyorsun dememişti.
etkilendiğimi bunun gibi bir sürü anıda olduğu gibi fark etmemiş, inkar etmeyi seçmiştim.
biri girdi hayatıma, hiç çıkmadı.
uyurken izleme rolünü ben çaldım artık.
önce uyanıp bu zevki kendime tattırıyorum ki zaten izlenmek kadar güzel izlemek.
belki saatlerce izlenir, film izliyormuşçasına.
gerçekten çok güzel oluyormuş uyurken, seversen..
bir güzel girdi hayatıma, hiç çıkmadı.
çıkmasındı.
Az önce harç yatırma süresinin dün bittiğini öğrenip bi umut koşa koşa bankaya gittiğim, baktığım ikinci bankanın bankamatiğinde hala işlem yapılabildiğini öğrendiğim akabinde para bozdurmak için mal mal dükkanlar arasında koşuşturduğum dakikalar çok masumdum ben.
yoktur. insan doğası gereği yapısında masumiyet barındırmaz. tabi ki bebekleri bu genellemenin dışında tutuyorum. illa da öyle bir an söylemek gerekirse bebeklik dönemi diyebiliriz.