bir canlının yapısal ve işlevselliğini gösteren, en küçük yapı taşı olan hücreler bütünlüğü ile meydana gelmiş insan, belkide bu yüzden en şerefli olacaktı; içinde bulunduğu mavi hücrenin yüzeyini canlandırmak adına üzerine düşen görevleri ister istemez yerine getiriyorlardı:evvelden kalan fosillerin ve ya uygun maddeler sonucu oluşan petrolü çıkarmak amacıyla toprağı metrelerce kazıyor, hedeflerine ulaştıklarında ise anında rafineri denilen tesisler kuruyorlar, kendi vücutları ile oranla %10 daha fazla su miktarı bulunan yani yüzde 80'i su olan bu mavi hücrede madensel kazılar yapıyorlar, ocaklar kurup tüneller açıyorlar bazen yapısındaki fay hatlarına zarar verip sarsıntılara neden oluyorlardı.
belkide yaşamlarından sıkılmış olacaklardı ki balta girmemiş ormanlara balta sokarak olağan üstü yerleşim yerleri inşa etmişlerdi.
bunlar daha sonra şehirlerdeki gökdelen sayılarının farklılıkları nedeniyle yarışacaklar "en çok gökdelen bu şehirde en büyüğü ise şu şehirde" gibisinden rekabetlere tutuşacaklardı.
öte yandan yorulan bir insanoğlu uykuya daldı, düşlerinin içine düşmeye başlamış olmalıydı ki göz kapaklarının altındaki göz bebekleri fıldır fıldır dönüyordu.
her defasında akla hayale gelmeyip, rüyalara gelen bir dünyada, bir o yana seğirtip bir bu yana seğirtip en sonunda da yükse bir yerden düşmesi ile rüya son buluyordu.
bu rüyayı bir kaç kez daha tadan insanoğlu, rüyadaki gerçeklik ile uyandıktan sonraki gerçekliğin bek fazla farkı olmadığını ikisinde de hisli ve duygulu şeylere yer verildiğini düşündü.
birden aklına, rüyada her düşüşten sonra yaşadığı asıl dünyaya gözlerini açtığı yani uyandığı geldi.
bu böyle ise üzerine oturup düşündüğü taş ve gördüğü her şey bir rüya idi çünkü daha önce hiç yüksek bir yerden düşmemişti bu sebepten dolayı da hala uyanmamıştı.
bu rüyadan uyanmak için yapması gereken tek şey sadece yüksek bir yerden düşmekti.
mavi hücre dönerken gece ve gündüzlerin altındaki insanoğlun hücreleri de yenileniyor, hücreleri yenilenemeyen insanoğulları ise başlangıca yani ölüme gidiyorlardı.
mavi hücreden çıktığımızda hepsini beyaz veya gri olduğunu gördüğümüz katrilyonlarca parlak hücre görürüz bu hücreler bir yapı taşı olmakla beraber, sürekli büyüyen ve gelişen bir vücudun tuğlalarıdır.
belkide gece ve gündüzü oluşturan güneş bir üzengi kemiği, ve görünen o ki bizim gibi bir hücrenin görme kapasitesi o kadardır.
sürekli büyüyen ve gelişen bir vücudun içinde olmamız bize mavi hücrenin de bir gün sonu geleceğini ve üzerinde yaşayan görevli insan oğlununda hücrelerininde bir gün yenilenemeyeceği gösterir.