büyüdüğünü zannedip ebeveynin akşam gideceği misafirliği iple çeken ergenin ebeveynlerinin gitmesiyle girmediği odalardaki karanlıktan ve sessizlikten ürkmesi bu anlardan sadece biridir.
20 yaşını devirmene rağmen sokakta top oynamak, ateri salonuna gitmek, liseli aşkı gibi aşk yaşamak, sırf evde anne baba sigaraya dır dır etmesin die gizli gizli sigara içmek.
salıncak gördüğünde etrafa bakıp çevre sakinse sallanmak. tabi rahat sallanmak için ayaklar yere değmesin diye ağza girene kadar yukarı çekilir. ve ... *
oyuncakçılara girdiğimiz anlar.. lunaparka girdiğimiz anlar.. her salıncak gördüğümüzde sallandığımız ya da sallanmak istediğimiz anlar.. ama en önemlisi ağladığımız her zaman saçımızın okşanmasını istediğimiz anlar.. birinin bize geçecek demesini beklediğimiz anlar..
yalnız kalmışsan... gece karanlık ve soğuksa... seni ısıtacak tek şey oyuncak ayın ise anla, büyüyememişsin daha...
insanların çıkar ilişkilerini gördükçe hala anlam veremiyorsan olan bitene,anla; büyüyememişsşin daha...
her gün haberleri okuduğunda gizli gizli ağlıyorsan bir köşede, insanoğlunun acımasızlığını çözememişsen, alışamamışsan kötü oyunlara, anla; büyüyememişsin daha...
kurcalanmaması gereken olayları kurcaladığında başına gelecekleri bilmiyorsan,anla; büyüyememişsin daha...
"bir insanı sevmek dururken nefret etmek niye?" sorusunu hala soruyorsan başkalarına, duyguların kirlenmemişse ve hala safsan ilk günkü gibi,anla; büyüyememişsin daha...
herkes gitmişse... bir sürü yük omuzlarındaysa ve sen hala tüm olup bitenlerle nasıl baş edeceğini bilmiyorsan,anla; büyüyememişsin daha...
yaşa,başa,akla,konuma bakmadan hala çocukluğumuzda yapmaktan hoşlandığımız şeyleri yaparken aynı çocukluğumuzdaki gibi sevinebiliyorsak ve üzülebiliyorsak çocukken üzüldüğümüz gibi... büyümemişizdir. aslında hiç kimse büyümemelidir,içlerinde var olan bir çocuk ruhu varsa bunu asla kaybetmemelidir ki o zaman sıkça yaşayacaklardır bu anları...
(bkz: ben hep biraz çocuk kaldım)
işsiz sayısının hala yüzde onda kaldığını, memurun, işçinin ve emeklinin derdinin bitmediğini, çiftçinin elinin kolunun bağlandığını görünce büyümediğimizi ve büyüyemediğimizi daha iyi anlıyorum.