sonra yakınmaya başlıyoruz yalnızlık ve ümitsizliğin verdiği o en sahici acı yüzünden. öyle bir işkencenin altında inleyen bir zavallının acısını teskin edebilecek tek şey vardır o da masumiyet. ama en klişe tabiriyle;
"masum değiliz"
masum değiliz çünkü kendi fikriyatımıza düşmanız başkalarının sev dediğini seviyor, başkalarının ol dediğini oluyoruz. sonrası, sonrası ne olsun? kendini en başarılı şekilde kandıranımız en mutlumuz. yanında olmak istediğine değil, yanında olabildiğine -mış gibi yapan kadınlar ve adamların dünyasıdır bugünkü yaşam. yepyeni bir sosyal katman kara ve uğursuz bir battaniye gibi örtülmeye başladı türk toplumunun üzerine. ilk yalnız neslimiz geliyor dolu dizgin.
filmlerde gördüğümüz huzurevlerinde yalnızlıktan çıldıran, evlerinde kedisine, köpeğine, televizyondaki hava durumuna tutunarak hayatta kalmaya çalışan o yaşlılar bu toplumun ve bizlerin çok da uzak olmayan geleceği (20-30 yıla kalmaz).
aşkları, ilişkileri, evlilikleri otomatlardan aldığımız gazoz kadar çabuk tüketiveriyoruz. gençliğin sermayesi sonsuz zannediyoruz ama insan ömrünün yaşadım diyebileceğin dilimi taşı çatlatsan 10 sene. sonrası hayat gailesi, geçim derdi, doğumlar ve ölümler. o arada ömrünü yan yana geçireceğin birini bulup ona uyman, kendine uydurman lazım ama sınırsız zannediyoruz biz bu zamanı...
sonucu ise cumartesi günleri sokaklarda, caddelerde, mağazalarda acıyı, duygusal açlığı hiç yerine geçmeyecek plastik hazlarla gidermeye çalışan yaşayan ölüler.
aksayarak yürüyorsun ve başına ateş edecek bir "insan" arıyorsun. oysa onlar senden korkuyor. ne zaman aldın ki o virüsü sen? hatırlamıyorsun biliyorum, hatta düşünemiyorsun. yaşayan ölüler kötü bir senaryodan fazlasıymış...
"olsun" diye kendimizi yırttığımız ama çoğunluğu başkalarının değer yargılarına ve beğenilerine göre biçimlenmiş ilişkilerde hayatımızı harcıyoruz. olmaycak duaya amin diyor , çabalıyor , koşturuyor ama sonuç alamıyoruz ve doğal olarak çok yoruluyoruz.bir kısım insan kendisini sadece alkole, maddi değerlere , cinselliğe gömerek uyuşmaya çalışıyor , kimi inançlarla teskin edip uyuşmak peşinde (kuantumlar,feng şuiler vs.) ama iş görmüyor . aslında tek ihtiyacımız içten bir söz, gülümseme , şöyle kocaman sarılacak kollar.
kendimizi tanımadığımız için erken ve saçma sebeplere dayanarak yaptığımız seçimler bizi paramparça ediyor. kendimizi gerçekten tanımadan yaptığımız seçimler yüzünden ne istediğimizi farkettiğimizde çok geç oluyor. sevgi ve şımartılmaya (her zaman) aç olan insan ruhu sevilmeden , özlenmeden , arzulanmadan geçirilen yıllar içinde kuruyor , unufak oluyor. mesleğine ,gelirine göre seçtiğin erkek yıllarca 1 çiçek almayı akıl edemiyor, çiçek almayı eve saksı çiçeği getirmek sananı var. en iyi giyinen, en güzel , en alımlı diye seçtiğin kadın annesinin , arkadaşlarının , işinin ve bin türlü "sen" haricindeki şeyin oluşturduğu dünyasında sana "lutufen" yer açıyor.hiçbir zaman seni gerçekten sevdiğine emin olamıyorsun ...
sonra gözler , gönüller kaymaya başlıyor. kendimizi ve duygularımızı kirletiyor , onurumuzdan feragat ediyoruz. başka beğenilerde , başka algılarda beğenilmenin peşine düşüyoruz. bir yandan da daha çok harcayıp , daha fazla tüketerek açlıklarımızı doyurmaya çalışıyoruz ve fakat ne yazık ki sevilmenin yerini hiçbiri tutmuyor. uzun yıllar boyunca 1 kere bile isteyerek birine sarılamıyoruz. çok ihtiyacımız olsa bile yanımızdakinin elini tutamayacak kadar kopup gidiyoruz ....