aldatan kişiye verdiğin değerin cam kırığı misali kalbine battığı andır. işin sonu şöyledir; ne kadar çok değer verdiysen o kadar yaralanır, o kadar kanarsın.
cümleye nasıl başlayacağımı bilemedim öncelikle.. ben 1.5 yıl aldatılıp aldatıldığımı anlamayan bi insan olarak. bazen burnunuzun dibinde oluyo anlaşılmıyo işte aynı böyle. öğrenildiğinde de geçmişe yazık diyosunuz.. zamanıma, verdiğim değere yazık.. ve insanlara güvenmemeye başlıyosunuz.. ne kadar da zor..
vücudun yanmaya başlar, yanar yanar.. öfke mi, şaşkınlık mı, nefret mi, sinir mi ya da sana öyle hissettiren sevginin büyüklüğü mü o an anlayamazsın... zaman geçer soğursun, yanarken verdiğin o kararın ne kadar doğru olduğunu görürsün. arada özlersin ama gözü senden başka birini görebilen biriyle bir ilişiğinin kalmaması huzur verir.
+sanırım bu nokta da bitirmemiz gereken şeyler var.
-hayır! ben seni ve bütün yaptıklarını affediyorum.
+ama ben kendimi affedemiyorum.
-zamanla olur her şeyin üstesinden geleceğiz.
ne kadar küçük düşürüce bir sevgi. aldatıldığın halde alttan alabilmek. ne boyutta bir sevgi olursa olsun affetmezdim. yaşamadım ya da yaşadığımı bilmiyorum ve öğrenmedim ama umarım başıma gelmez.
pek bir şey diyemezsiniz o an. sadece durup bir uzunca düşünürsünüz. sanki yaşamın son anlarıymışcasına gözünüzün önünden her şey bir film şeridi gibi geçer.
ilk defa elini tuttuğunuz, ilk defa öptüğünüz, ilk defa hissettiğiniz... ama artık her şey bitmiştir, siz değil, o kazanmıştır. ama hala her şarkıda aklınıza gelir, her gittiğiniz yerde, evinizde oturduğunuz koltuğunuzda uyuklarken bile. ama o artık siktir olup gitmiştir, sizi de göt gibi bırakmıştır efenim. kadınsanız gidip saç boyatın da bir kendinize gelin.
öğrendiğin an başından aşağı kaynar su dökülme deyiminin ne demek olduğunu o an çok iyi anlarsınız. Önce birden ateş basar sonra bir anda buz kesilirsiniz. Elleriniz hatta bacaklarınız titrer bir kaç sigara içmeden titremeye engel olamazsınız. Ağlasam mı gülsem mi arada kalırsınız genelde ağlamak ağır basar. ilk başlarda çok ağır gelir. Sürekli kafanızda nasıl ya nasıl bana nasıl yapar benim başıma nasıl böyle bi olay gelir diye düşünürsünüz çünkü kötü giden hiç bişey yoktur. Bir hafta yüzünüz gülmez hala nasıl neden diye sorarsınız. Bir hafta sonra o kadar da abartılacak bişey olmadığını, herkesin bir kere de olsa böyle bir orospu çocuğuyla karşılaşabileceğini, en azından öğrendiğinizi ve uzun bir süre aldatılmayacak olduğunuzu düşünüp önceki hafta kendinizi yiyip bitirmenizin ne kadar anlamsız olduğunun farkına varırsınız.
herkesin başından geçen kendine trajik olur genelde, fakat bu anı en kötü yaşayan bilir.
kuzenimle parka gidip onun sevgilisini görecektik. ben de sevgilime gel dedim, gelemem antrenman var dedi. (evet kız futbolcuydu.) neyse çıktık, bari balkona çık kuzen seni merak ediyo diye mesaj attım cevap yok.. evlerinin oradan geçiyorduk, hep yürüdüğüm daha önce onu beni ekip biriyle yürürken gördüğüm sokağa girdim. yolun sonuna kadar uzanan duvarı vardı sitelerinin, 4 lü siteydi. en uzak duvardan 2 kişi atladı.
ben de daha önce onunla ordan atlamıştım, ve saçını boyatmıştı. 1 kilometreden tanırdı insan. ama tanımak istemedi vücudum, emin olmak için elimdeki defteri kuzene verip koştum. ve arkalarındaydım. aramızda 2 metre vardı. sarıldılar, el ele tutuştular. ve ben 2 metre arkalarındaydım.
dua ettim, telefonla onu aradım ve önümdeki kızın telefonu açmaması için dua ettim.
açtı...
konuşamadım. alo napıyosun nerdesin arkana bak dedim arka arkaya. döndü baktı ve güldüler.
ayrıldılar.
öncee kuzenim dedi, sonra kuzen gibiyizdir kuzenin arkadaşı dedi.
daha önce lisede çok kez "senin kız başkasıyla lan" derlerdi ama safım ya, inanmazdım. illa gözle görmek lazımmış. ama böylesi de evlerden uzaktı.
ve ben o gün bu gündür insanlara güvenemeyen bir paranoyağım.
yaşayarak öğrenilmesi en zor şey sanırım budur.rezil bir andır. aldatan daha rezildir. bir aşkın en kirli yanıdır. size benden bir tavsiye.aşkınızdan geberseniz de hayatınızdan çıkarın onu. kesinlikle affetmeyin. asla... sonra pişman olursunuz ve herşey aleyhinize döner.
sevgi ne güzel şey değil mi? tanrı'nın bize verdiği en güzel hediye, hiç olmadık zamanda içimize alev gibi düşen dünyadaki en güzel duygu bence hayatın gerçek anlamı di mi?sadece sevgili anlamına söylemiyorum bütün sevdiklerimizin kıymetini bilmeliyiz çünkü onları ne zaman kaybedeceğimizi bilemeyiz ki onları ne kadar çok sevdiğimizi söyleyecek şansımız olmayabilir sevgi dedimde aklıma ne geldi biliyor musunuz? geçenlerde basimizdan bir olay gecti aylarca beraber olduğum bir sevgilim vardı,gözümden bile sakındığım o kadar güzel bir kızdı ki anlatamam deli gibi kıskanıyordum hiçbir arkadaşıma tanıştırmadım onu. bir gün evde oturuyduk o mutfaktayken ben hayatta hiç yapmadığım bişeyi yaptım ve onun telefonundaki mesajları okudum bi de ne göreyim dersiniz "aşkım cumartesi saat 2 de kadıköy iskelesinde buluşalım mı?" diyen bi mesaj keşke okumasaydım. tabi saat 2de ben de ordaydım. aman allahım gözlerime inanamadım hayatta en çok sevdiğim ve yıllardır aynı sahneyi paşlaştığım piyanist arkadaşım ozan beni onunla aldatmıştı yemin ederim beynimden vurulmuşa döndüm kısacası ayrıldık. duydum ki 20 gün sonra onuda terk etmiş. bizim semtte küçük bir meyhane var orda gördüm ozanı dertli dertli içiyordu gözleri dolu dolu kadehimi kaptığım gibi oturdum yanına ve ona dedimki:
-sen miydin sevgilimi çalan? anladım ki dostluklar yalan sen olamazsın bu canımı acıtan beni sırtımdan vuran.
+ben miydim seni böyle yakan sevdiğine kem gözle bakan bilmiyordum onun senle olduğunu nasıl yaptım sana bunu?
-ben onu delice sevmiştim gözlerine cennet demiştim bir daha hiçbir gülen göze inanmam yıkılırım ben hala...
+çıkarsızca sevdim ben onu böyle mi olacaktı sonu sen de yandın bu aşkta bak ben de yandım hak etmdik biz bunu!
-ilkbahar kışa döndü bu zalimin yüzünden dostum senin bi suçun yok anlıyorum gözünden.
+seni üzgün görmektense bu kalbimi yakardım öleceğimi bilsemde aranızdan çıkardım
-+evet sende bende yandık bir şeytanı melek sandık bu hayattan bir ders aldık iki dost bizbize kaldık....hadi boşver dostum o utansın !
öğrendiğin an, beynin çok hızlı çalışır ve o zamana kadar yaşanan ve aklında soru işareti olarak kaldığı halde üstüne gitmediğin tüm olaylar kafandan geçer ve bir bakmışsındır ki öğrendiklerini destekleyen bir resim tamamlanmıştır ve sana dik dik bakıyordur. çok hırpalanırsın...fakat en yaralayan, sevgili olan kişinin yaptığı eyleme karşılık utanması gerekirken, anlamakta güçlük çektiğin pişkinliği ile size karşı tırnak geçirmeye çabalamasıdır. bu aldatılmaktan daha bir acıtır.
eğer bunu size yapan gerçekten değer vererek sevdiğiniz kişi ise çok can acıtır. ölmek isteyebilirsiniz. ama sizi sevmediği anlamına gelmez mutlaka bir yerlerde hata yapmışsınız ve o da başka yerlerde mutluluğu aramaya çalışmıştır. karşı tarafı suçlamadan önce bir de kendinize batırın iğneyi.
xx: orda kimseyle yattın mı?
xy: yattım.
xx: kaç kişiyle yattın?
xy: üç.
xx: (kaç kişi olduğu ne farkeder? biriyle yatıp yatmadığı ne farkeder? niye soruyorum bunları?) nasıldı, anlatsana.
xy: biri şöyle.......
xx: (niye kızgınım? kızgınlığımın mantıklı bir sebebi yok.) hmm...
xx: orda sevgilin var mı?
xy: hayır. benim bir tane sevgilim var.
xx: peki. hastalık kapma olur mu.
xy: e heralde dikkat ediyoruz.
xx: (kızgınım ama kime? neye? gerçekten bana mı ait bu duygu yoksa ahlak mı? aşkın olmadığını biliyorum, ama olmayan bişeyi nasıl hayal edebilirim? ben neden başkasıyla yattım? onsuz da yapabileceğimi mi göstermek için kendime? ne beni rahatsız eden? beni aldatmamış olması mı?) peki.
hiç birşey pek de mükemmel gitmezken ama sen israrla mükemmel sanarken başına gelir tam da. "başına gelmek" tüm felaketler için kullanılan o söz öbeği. gerçekten de bir felaket midir yaşanan, tartışılır.
okuldan çıkmış eve gidiyordum,mezun olacaktım, tezimi bitirmem gerekiyodu. bir yandan harıl harıl çalışırken, inatla çıkarmıyordum seni de aklımdan. her zamankinden cok vakit ayırmaya çalısıyordum. yalnız kalma, öyle sanma diye.
okuldan çıkmış eve gidiyordum. aradım, açmadın. sabah erkendi. o cok sevdiğin pastaneye gitmiştim, o çok sevdiğin börekten almıştım. üzerine pudra şekeri, az ama. öyle severdin sen her şeyi "dozunda".
yağmur yağıyodu, taksiye binmedim inatla, yürüdüm. ıslandığımda saçlarımı sen kuruturdun. yağmur kokardı saçlarim, koklardın. bile isteye ıslandım.
kapıyı çalmak yerine, anahtarımı kullanmak istedim. bana verdiğin ama benim asla kullanmadığım. sana, hayatına saygısızlık yapmaktan çekindiğim için asla kullanmadığım o küçük metal parçası. sana güvendiğim için bir de.
2 sokak daha yürüdüm apartamana girmeden, eve gittim. çekmecemde 2 yıldır öylece duran anahtarı aradım, buldum, evden çıktım.
...
anahtarı çevirdim, içeri girdim. ses yoktu, uyuyor olmalıydın. ama banyodan su sesi geliyodu. odana girdim yatıyordun yatakta. koklayarak öptüm boynundan, başka bi kadının kokusunu soluyarak. banyodan gelen ses susmuştu ama ben zaten seni gördüğümden beri onu duymuyordum.
gözlerini açtın önce gülümsedin, sonra doğruldun aniden. kapıda dondu bakışların. işte o an arkama bakmaktan korktum.
karşımda, ayağında benim terliklerim, üzerinde benim pijamalarım, benim dediğim "senin" yanında uyumuş, terlemiş, gülmüş, öpüşmüş "onu" gördüm.
...
sonrası, günlerce süren ağlamalar, isyanlar.
defalarca gelen özürlerin, çiçeklerin hepsi çöpe atılan. şimdi bakınca kötü de bi yalancıydın aslında, ben sana bile isteye inandım.
bizim sorunumuz-zaafımız askerlik sanıyorum. ya da kadınların sorunu-zaafı askerlik. bunu hala tam olarak çözemedim ben, bu "askerlik" sözcüğünde tuhaf bir enerji var sanıyorum. bi şeyleri tetikliyor.
5 ay di mi askerlik. mutlaka bi şeyler oluyor. ama daha uzun süreli ayrılıklar daha kolay ve zararsız atlatılıyor ya, neyse bu başka konu.
(konuya girmek istediğimden emin miyim ki)
gittik efendim izmir'den şanlıurfa'ya. giderken de her şey pek bi yolunda. mutlu bir çiftiz işte, hayat pek bi klişe. no problemo yani.
ilk ay "her şey" yolunda.
ikinci ay "birçok şey" yolunda.
üçüncü ay "bazı şeyler" yolunda.
dördüncü ay "çok az şey" yolunda.
beşinci ay "hiçbir şey" yolunda.
dönüşte yol yok.
sezgi önemle üzerinde durulması gereken bir şey. onu dinlemek lazım ve ona hak ettiği değeri vermek lazım. insan şayet bi kere "acaba" diyorsa artık daha dikkatli olmalı.
telefon görüşmeleri azaldı. hangi gün izmir'de olacağımı bile bilmiyordu hatun. sesi bi tuhaf geliyordu ama her seferinde bitti zaten artık geliyorum diyordum. insana zor geliyor bazı şeyleri kendine itiraf etmek. aklına geliyor da işte, sus diyorsun aklına. sus...
geldik ses yok. sus. ertesi gün ses yok. sus. msn'den iletişim. kankayız di mi hacı ayakları.
sonra artık tamam dedim saldırıya geçiliyor, nihayet buluştuk hanımefendiyle. hanımefendi dediğim lafın gelişi. yoksa ağzı sarımsak kokuyor, leş gibi.
ya efendim, ilk buluştuk beş ay sonra. öpecem. insan gibi öpecez heralde. bana ağzım sarımsak kokuyor dedi, öpmedi "hanımefendi". orada ip koptu zaten.
gittik oturduk bi yere. yarım saat geçmişti ki daha yüzüme bakmamıştı.
sordum:
+biri mi var...cevapladı.
-hayır.
peki dedim yok diyorsan yoktur.
sordum:
+sorun ne...cevapladı
-annemle falan, normal her zamanki şeyler.
(iç ses: yalanını sikeyim, yalana bi şey olmasın)
ve orada her şey bitti. ben gittim, o gitti. tek kelime etmeden.
5 aylık aradan sonra durum bu oldu işte. nedense normal geldi bana her şey. boynuz moynuz hikaye.
zaman geçti bi hafta mı bi ay mı ne. bana yığınla mail. özür dilerim, böyle olsun istemezdim blablabla...
3 satırlık tek bi mail attım ben, her şey "gönlünce" olsun minvalinde bi üç satır.
aldatıldığını "hissetmek-sezmek" ile aldatıldığını "bilmek" arasında inanın bi fark yok.
bilmek mi...
ilkokul arkadaşım görmüş otobüs durağında onu biriyle sarmaş dolaş...
bilmek mi...
aylar sonra mail attı bana yine ve yine aldattığını itiraf ederek. üzgünlüğünü dile getirerek.
arkadaşım görmeseydi de, o "hanımefendi" mail atmasaydı da, ne değişecekti ki...
bu ve benzeri şeyler insanın başına ne kadar erken gelirse o kadar iyidir. bu pollyannacılık değildir. yıllarca böyle fark etmeden yaşamaktansa, ip hemen kopsun. acı hemen çıksın nefesten.
aldatıldığını öğrendiğin "an" acının olduğu kadar, yeniliğin ve kurtuluşun da anıdır.
her şerde bir hayır vardır, eken biçer ahali.
''başkası var'' der sadece. aslında o anda hiçbir etki yaratmaz. tıpkı derin bir kesiğin bir süre farkında olmamak gibi...
koşarken farkında olmazsınız ama durunca o acıyla yüzleşirsiniz. şoktan şoka girersiniz. kendinizi değil bu dünyadan, bu evrenden soyutlarsınız... 1 hafta içinde normale dönersiniz. acınız giderek azalır ve biter. kimse sizden önemli değildir çünkü. sizi arasa da siktiri çekersiniz ve o gittiğinden beri onsuz düzene giren yeni hayatınıza bir daha asla sokmazsınız onu.
bunu kimse anlatamaz , tanımlayamaz çünkü öyle bi olaydır ki bu yaşadığın zaman bile kavrayamazsın zamanla anlar insan bunu pişmanlıklar nefret aşk hepsi karışır birbirine ve güven duygusunu yitiverir bu gittikçe.
boğazına bir şey düğümlenir, ağlamak istersin ağlayamazsın bir türlü. neden dersin hep, sürekli neden diye sorarsın içinden. ben onu bu kadar sevmişken neden? hem neden yalan söyledi o zaman, neden seni seviyorum dedi, neden o kadar peşimden koştu dersin. ben istemiyordum başta, neden ikna etti beni dersin, neden kendine bağladı bu kadar? madem aldatacaktı... allah kahretsin dersin, küfredersin, kapatırsın telefonunu. sonra yoluna çıkar bir gün, dinle bir kere nolur diye yalvarır. ümitlenirsin yanlış anladım diye, izin verirsin açıklamasına. cevap yapılanın kendisinden daha büyük bir hata... "seni sevdiğim için yaptım" hadi ordan dersin...
ama seviyorsundur, unutamazsın ne yapsan, ilk aşkındır. aradan geçen onca yıla rağmen içindedir hep... her şeye rağmen eninde sonunda geçer acın küllenir. küllenmişti sözlük ama bugün itibariyle diyorum ki inşallah evlendiği karısı da onu aldatır. bu güne kadar ona hep içimden mutlu ol diyordum ama şu an itibariyle vaz geçiyorum. mutlu olmasın sözlük helal etmiyorum hakkımı. yaşasın o da benim yaşadıklarımı... oh be