--spoiler--
Kolum titriyordu. Yurtdışındaydım. Ofisteydim. Toplantım vardı. Aldatılıyordum. Kolum titriyordu. Telefonu tutamıyordum. Zorla bir daha aradım. Telefon kapalıydı. Bir daha aradım. Kapalıydı. Üzgünden çok sinirdi hissettiğim. Bir de acizlik. Titriyordum. Toplantım başlayacaktı.
--spoiler--
[ Sözlük'te bulunan "Neden Evlenmedim" kitabına ait yazılar, ek yazılar ile birlikte yaz başında aynı isim ile basılacak. Bu nedenle yazıların buradan yayınını durdurmak durumundayım. Anlayış göstereceğinizi umuyor, ilginiz için teşekkür ediyorum. Eksper Mental ]
telefon çaldı. arıyan annesiydi. ''kızım senin yanına mı geldi? bize arkadaşımda kalıcam diyip çıktı. merak ediyoruz. ankarada olmamasından şüpheleniyoruz dedi''. cevap ''biz adam gibi konuşmadık ne zamandır, bilmiyorum, ne yapıyor, ne ediyor.''şeklinde idi.telefon kapatıldı.çocukluktan beri tanılan endişeli anne ve hasta babanın durumuna üzüldü aranan. merak konusu olan arandı. ne olup bittiği anlaşılmaya çalışıldı. sonra merak konusu olan arandı. cevapsız aramalar... en sonunda kırık dökük konuşmalardan istanbula geleceği öğrenildi. ne zaman, nasıl, nereden, neyle geliceği anlaşılmamıştı. cevapsız aramalar... annenin tedirginliğinin hatırına tahminlerin üzerine esenler otogara gidildi. beklenmeye başlandı. geçen saatler boyunca gelmedi gelecek olan. can sıkıldı. saatler geçmez oldu. kardeş statüsünde ikamet eden arkadaşa gel denildi. ertesi gün finali olmasına rağmen yalnız bırakmadı kardeşini. çıktı geldi. birlikte beklemeye başlanıldı. gecenin ilerleyen saatlerinde, sabaha karşı geleceği anlaşıldı. sabah oldu. gidip ataşehirden alındı ailesini meraklandıran şahsiyet. dönüşte sahilde yürümeye karar verildi. kardeş gönderildi. kız kulesinin karşısında oturuldu.ağlayışlar... herşeyin sebebi sorulmak istenildi. ama sormak gelmedi nedense içlerden.kırık dökük konuşmalardan anlaşılan afyondan gelindiğiydi. durum anlaşıldı.
işte o an son kez görülmeye gelindiğini, söylendiği an insanın aldatıldığını öğrendiği an oluverdi.
aynı anda vücudunda dört mevsimin yaşandığı anlardır. genelde söylenecek o kadar çok şey olur ki.. ama o kadar sessizleşirsiniz ki o an... bu sessizlik belki de hayatınızda duyduğunuz en büyük gürültüdür... o kadar çok ses vardır ki o sessizlikte; ne söyledikleriniz duyulur ne de siz söylenenleri duyarsınız... hiçbirşeyin anlamı kalmaz... zaman bir türlü akmaz... "keşke" ile başlayan sözlerin sonu gelmez...
değişik bir an vesselam, "aldatıldın da mı biliyosun hacu" diyceksin, yok hacu, bi arkadaş anlattıydı oradan biliyorum.
(isimler tamamen uydurmadır)
genç bir adam var, böyle uzun boylu, dalyan gibi bi çocuk, deniz isminde. bir de kız var, çocuğa bol gelen bir kız, çok güzel, öyle böyle değil ama, ismide arzu, çocuk kızın güzelliği yanında sönük kalıyor. bir de arkadaş var, ortak arkadaş, adı nihat, çocuğun kardeşim dediği, yıllar yılı beraber yediği içtiği ayrı gitmeyen ortak arkadaş. genelde üçlü geziyorlar, eğleniyorlar. zaman akıyor, çocuk hiçbir şey fark etmeden yaşıyor, kıza olan bağlılığı gün geçtikçe artıyor.
fakat bir gün bir haber geliyor, kimden mi? hani eski türk filmlerinde "bir dost" vardır ya, acı haber getirir, heh işte tam da o kişiden.
-"ya deniz sana birşey söyliycem ama çok üzülürsün, elinden bi kaza çıkar ya" diyor çocuğa.
-"ne var lan, merak ettim oğlum bak ne ile ilgili söyle çabuk" diyor çocuk.
-"oğlum, ya yengeyi geçen gün, geçen gün nihatla gördüm, çok samimiydiler" diyor çekinerek.
-"ne var ki bunda, onlar çok iyi arkadaş, hem nihat benim ortak arkadaşım" diye cevap veriyor en masum, en iyi niyetli hali ile.
-"peki, öyle olsun"diyor ve gidiyor "bir dost".
günler geçiyor, eskiden hiç ayrılmıyacakmışçasına yaşayan iki sevgilinin arasında gün geçtikçe soğukluk olmaya başlıyor, sanki birşeyler değişmiş gibi, sanki eski sevgi yokmuş gibi, arzu çocuktan uzaklaşmaya başlıyor. bu arada nihat ise çocuktan kendini uzak tutmak için elinden geleni yapıyor, kavgalar, tartışmalar ve fikir ayrılıkları. en sonunda deniz ve arzu çok şiddetli bir biçimde kavga ediyor, yok yerek, çok küçük bir sebepten.
birkaç gün sonra bir alışveriş merkezindeki lokantada görülüyor nihat ve arzu, ama eskisi gibi değil, farklı birşey var, arkadaş gibi değiller artık, işte insanın aldatıldığını öğrendiği an oluyor o an ve çok az bir zaman sonra bir mesaj geliyor, "ayrıldık". bukadar da kolay oluyor bitirmek, bukadar kolay.
hiç birşey pek de mükemmel gitmezken ama sen israrla mükemmel sanarken başına gelir tam da. "başına gelmek" tüm felaketler için kullanılan o söz öbeği. gerçekten de bir felaket midir yaşanan, tartışılır.
okuldan çıkmış eve gidiyordum,mezun olacaktım, tezimi bitirmem gerekiyodu. bir yandan harıl harıl çalışırken, inatla çıkarmıyordum seni de aklımdan. her zamankinden cok vakit ayırmaya çalısıyordum. yalnız kalma, öyle sanma diye.
okuldan çıkmış eve gidiyordum. aradım, açmadın. sabah erkendi. o cok sevdiğin pastaneye gitmiştim, o çok sevdiğin börekten almıştım. üzerine pudra şekeri, az ama. öyle severdin sen her şeyi "dozunda".
yağmur yağıyodu, taksiye binmedim inatla, yürüdüm. ıslandığımda saçlarımı sen kuruturdun. yağmur kokardı saçlarim, koklardın. bile isteye ıslandım.
kapıyı çalmak yerine, anahtarımı kullanmak istedim. bana verdiğin ama benim asla kullanmadığım. sana, hayatına saygısızlık yapmaktan çekindiğim için asla kullanmadığım o küçük metal parçası. sana güvendiğim için bir de.
2 sokak daha yürüdüm apartamana girmeden, eve gittim. çekmecemde 2 yıldır öylece duran anahtarı aradım, buldum, evden çıktım.
...
anahtarı çevirdim, içeri girdim. ses yoktu, uyuyor olmalıydın. ama banyodan su sesi geliyodu. odana girdim yatıyordun yatakta. koklayarak öptüm boynundan, başka bi kadının kokusunu soluyarak. banyodan gelen ses susmuştu ama ben zaten seni gördüğümden beri onu duymuyordum.
gözlerini açtın önce gülümsedin, sonra doğruldun aniden. kapıda dondu bakışların. işte o an arkama bakmaktan korktum.
karşımda, ayağında benim terliklerim, üzerinde benim pijamalarım, benim dediğim "senin" yanında uyumuş, terlemiş, gülmüş, öpüşmüş "onu" gördüm.
...
sonrası, günlerce süren ağlamalar, isyanlar.
defalarca gelen özürlerin, çiçeklerin hepsi çöpe atılan. şimdi bakınca kötü de bi yalancıydın aslında, ben sana bile isteye inandım.