ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski istanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburun sen yoksun...
şartel attı kız barmene bakınca
nevri döndü buldu bir tabanca
o güne kadar incitmedi karınca
hayatı kaydı kurşun yanlış hedefe varınca
cenaze çıktı kanlı diskotekten
oysa hoş bir geceydi çaldığın felekten
geldi barın sahibi "lütfen içki parası"
demek ki neymiş alkol her fenalığın anası.
--spoiler--
Hadi şimdi gider pusulasına yazın kardeşlerimizin vasiyetlerini.
Vergiden düşün babasız kalan çocukların acısını.
Soğuk rakamlar üzerinden bir hayat kurun karanlık ve ıslak maden dehlizlerinde.
Bu işin sorumlularını affetmeye hiçbir kulun gücü yetmez. Bunu ancak Yaradan yapabilir.
Allah sizi affetsin.
Çıkarın o pahalı çizmelerinizi.
Dünya daha fazla kirlenmesin.
--spoiler--
Aslında hiç kimse sevmedi,
Bir ben sevdim seni...
Severmiş gibi değil,
Kana kana sevdim seni.
Tıka basa sevdim...
Dolu dolu sevdim...
Aslında kimse sevmedi seni,
Sevmekten çekindi
Oysa ben;
Yana yana sevdim seni...
Bile bile sevdim...
Aklımdan zorum var gibi,
Aklıma silah dayanmışcasına,
Mecburmuş gibi,
Ve başka çarem yokmuşcasına,
Bir ben sevdim seni...
Aslında bir sen sevmedin beni,
Herkesi sevdiğin gibi...
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan Veli
yarısı burdaysa kalbimin
yarısı Çin'dedir, doktor.
Sarınehre doğru akan
ordunun içindedir.
Sonra, her şafak vakti, doktor,
her şafak vakti kalbim
Yunanistan'da kurşuna diziliyor.
Sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince
kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır
her gece, Doktor.
Sonra, şu on yıldan bu yana
benim fakir milletime ikrâm edebildiğim
Bir tek elmam var elimde, doktor,
Bir kırmızı elma:
kalbim
Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
bende bu angina pektoris
Bakıyorum geceye demirlerden
ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor
--spoiler--
sonra sen kendi yolunu çizdin,
benim ilkokulda resmim zayıftı, pek birşey çizemedim.
bir işe girdim,
beşiktaşta bir eve taşındım ve sigarayı bıraktım.
bulaşık makinam var,
alttan iki dersim,
bir kitap projem,
ve sen yoksun...
--spoiler--
acı çekene saygı şiiridir.
tanrı'yla aynı fikirde değilim
intihar edenlerin
cehenneme gideceği konusunda.
kainatın yaratılışına
katılmaktan bıktığında ruhum,
intihar edeceğim ben de
denenmemiş bir yolla.
nerdeyse bütün akıllı kalpler
intihar edip siktir çekmiş yeryüzüne.
ben ateist değilim, babasıymış gibi
tanrı'ya küsen bir çocuğum.
eğer tanrı intihar edenleri ve nietzsche'yi
cehenneme gönderirse
cehennemde yanmayı tercih ederim ben de,
tanrı dürüstlüğü sever.
tanrı'nın hayal gücünü beğenmiyorum.
ben tanrı olsam
peygamberler göndermez
direkt konuşurdum insanlarla.
ben tanrı olsam
hitler'i iyi kalpli bir yahudi olmakla cezalandırırdım,
yahut yetenekli bir yazar yapardım onu.
içindeki kötülüğü insanlara değil
tuvallere boşaltırdı
ben tanrı olsam
devletler yok olur
gül kokulu bireyler var olurdu sadece,
atlar çılgın zamanlar koşardı.
ben tanrı olsam
düşünce gücüyle herkesin
istediği karakter olmasını sağlardım,
dünya bir şiirin
yaratılım sürecine dönüşürdü böylece.
ben tanrı olsam intihar ederdim
insanlarla birlikte
acı çekmeyi öğrenemediğim için.
--spoiler--
uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
ne çarşaf halden anlar ne yastık.
girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
onun unutamadığın hayali,
sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
vurursun başını soğuk taş duvarlara.
büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
duyarsın,
ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
niçin yaratıldığını.
bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
dolar gözlerin, için burkulur.
sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
sevilen gözlerin erişilmezliğini.
o hiç beklenmeyen saat geldi mi,
düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
uzanır, gökyüzüne ellerin.
ama çaresiz,
ama yorgun,
ama bitkin.
bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
bir gün anlarsın hayal kurmayı;
beklemeyi, ümit etmeyi.
bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
lanet edersin yaşadığına...
maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
o zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
--spoiler--