Şiirleri sevemedim bir türlü ben. Öyle yetersiz kalıyor ki bazen kelimeler, bir türlü bulamıyorum kendimi hiçbir şiirin hiçbir satırında.
Bu sebepten çiziyorum devamlı, her çizgim bin satır değerinde etki yaratıyor bünyemde ve Her gölgede bin duygu yatıyor pusudaymış gibi. Her bakışımda da bir duygu çıkarıp mutlu oluyorum kendimce.
bütün dargın çiçek isimleri gibi adın
sen yaşamak adına tek bir fotoğraf çektirmenin büyüsü kadın
işaretledin kendini gövdeme batan yıldızlardan inip
ötesiz son yolcu kadın öyle büyüdün göz çukurumda dinip
bende bir yorgunluk hali yıldız sayıp umutlandığım mı
hayatın heybesinde bir şiir olup kanıtlandığım mı
yaşamının da sızısını biçimsiz bulup ayıplandığım mı
hangisi benim dengem hangisi nerde nasıl
beklemektesin o an gerisin geri bir adım atsın
umudun üzerinde parmak izlerin umudun adı batsın
söylesene kaç yıldızın hilalisin
gitmeli burdan bu kent kalabalık ben meskun mahal firarisi
hani şu bizim sinemanın önünden geçerken
sen eteklerini gururuna yeğ tutmuş geçerken
şarkılar şarkı değilmiş artık senin ardınsıra
bir tramvay senfonisi
giden insan kokusu
vakur bir seranatmış
hiç çicek satmazmış çingeneler
orospuları o yağmur ıslatmazmış
sen geçerken
Edip Cansever: Mendilimde Kan Sesleri
ismet Özel: münacaat, amentü, kanla kirlenmiş evrak ve digerleri
Turgut Uyar: göğe bakma durağı
Cemal Süreya: afrika dahil
Mustafa islamoğlu: humeyra
bir şey var aramızda
senin bakışından belli
benim yanan yüzümden
dalıveriyoruz arada bir
ikimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki
gülüşerek başlıyoruz söze
bir şey var aramızda
onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
fakat ne kadar saklasak nafile
bir şey var aramızda
senin gözlerinde ışıldıyor
benim dilimin ucunda...
Okuyunca uzun süre düşüncelere, hatıralara, hasretlere boğulduğumuz gönlümüzün bam teline dokunan şiirlerdir:
Necip Fazıl-
çile
zindandan mehmet'e mektup
yattığım kaya
bekleyen
beklenen
dönemeçte
veda
anneme
dayan kalbim
bu yağmur
ayak sesleri
aynadaki hayalime
aynalar yolumu kesti
azgın deniz
susan deniz
takvimdeki deniz
bahçedeki ihtiyar
başıboş
geçen dakikalarım
gurbet
ıraklarda
işim acele
kaldırımlar-1-2-3
mansur
otel odaları
ölünün odası
örümcek ağı
serseri
sakarya türküsü
Mehmet akif-
seyfi baba
küfe
resmim için
hasta
hüsran
kocakarı ile ömer
ey yolcu
bülbül
zulmü alkışlayamam
çanakkale şehitlerine
kârî
necid çöllerinde
yahya kemal-
rindlerin ölümü
sessiz gemi
vuslat
rindlerin akşamı
özleyen
arif nihat asya-
inanmak
toprak
anne
bahtiyar vahabzade-
annem öldü mü?
Nazım hikmet-
herkes gibisin
karlı kayın ormanında
cahit sıktı-
gün eksilmesin penceremden
otuzbeş yaş
ölüm
gündüz
bayram yemeği
ölüm
hatıralar
Ahmet hamdi-
siyah atlar
annem için
sen ve ben
selam olsun
yağmur
faruk nafiz-
han duvarları
kıskanç
rıza tevfik-
gözlerin
uçun kuşlar
humma-yı aşk
göz aşinalığı
gel, daha yakına gel
serzeniş
Attila ilhan-
Ben sana mecburum
böyle bir sevmek
abdürrahim karakoç-
isyanlı sükut
mihriban
unutursun
Sezai karakoç-
mona roza
ölüm ve çerçeveler
pişmanlık ve çileler
...ve mona roza
sessiz müzik
şehrazat
yağmur duası
yavuz bülent bakiler-
gözlerin istanbul oluyor birden
bir gün baksam ki gelmişsin
ben sarhoş değilim korkma diyorum
ellerin
laleli-aksaray
özgürlük diyorsun hayaller mutluluklar
mutluluk kâğıt gemilere benzer gülbahar
bulutlara benzer
özgürlük istiyorsun ille de özgürlük
tutabilirsen ellerinden gökyüzünün
özgürsün gülbahar özgürsün
merak et gülbahar
bulutların nereye gittiğini
takıl peşlerine, çılgın ol
toprağı dinle
gece yürü
yalnız kal
varsın bir gölgen bile olmasın
deli desinler ardından
zar tutuyorsun ey hayat bu kaçıncı sevgili
yanlış ata oynamışım gözlerim öyle dedi.
pır pır diye ses çıkardı yürürken yüreğimden
denizleri sulardım tozmasın diye deniz
sporu çok severdim çiçeğe yem vermeyi
kuşlara binerdim ve kaçardım basından
bak buraya yazıyorum diye milyar kelimeyi
ziyan eden de bendim hem de hiç sıkılmadan.
güzeldim de galiba bunu nasıl söylesem:
eline sağlık Tanrım leyla çok güzel olmuş
Tanrım eline sağlık dünya da çok güzel olmuş
keşke biraz ölmesem.
aydınlık neyin oluyor senin
gökyüzü akraban filan mı
beni bulur bulmaz gözlerin
şimşek çakıyorum yalan mı
yüzünde yalazını gezdirdiğin
saçlarından tutuşmuş orman mı
akla ziyan bir şey elektriğin
ayışığı mavisi dudaklarından mı
o ışık zenginliği mi giyindiğin
uzay tozları mı yıldızlardan mı
elime dokunduğu an elin
güneşler açıyorum sahi ondan mı
aydınlık neyin oluyor senin
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii-
hanımeli-
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev,
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını;
bahçesinde ebruliiii-
hanımeli-
açan evin.
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın,
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda;
bahçesinde ebruliiii-
hanımeli-
açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliii-
hanımeli-
açan ev...
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle O daha az sever seni,
Senin O'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak...
ismet özel in sevgilime iftirasıdır. iftiradan ziyade itiraf içermektedir.
ağır ağır çıkın bu şiirin merdivenlerinden.
SEVGiLiME iFTiRA
Dudaklarından kalkarken boynun kurcalar beni
bir yanımı kara çıbanlara saldılar, ıslak
bir yanım hiç aymamıştır, gümeçlerde saklıdır
ondan ki nefret içinde omzunu okşuyorum
ama şimdi bana gerçekten zor gelen şey
bir grevin çocuklara kazınmış izlerini hatırlamak
sözlerimi etime bastırıyorum
içimde çalılıkları yaran bir postalın tortusu
benim bu sası karanlığa zorla, zorlayarak
tutuşmuş bir gül sıkıştırmak boynumun borcu
yeter ki
sağlam senetler verilmiş sanılırken aşkı karartmak için
sen bir daha beni saçlarınla sıyır
ağdalanmış sevincimi hışırdat, bunu yapabilirsin
çünkü bütün bankalar, silâh fabrikaları
her gün bacaklarımıza sırnaşan kara köpük
senin sessiz gururunda homurdanan tufanı
hesab etmiş değil,
bilmemişler hıncımın yaban otlar suladığını
çalakalem sevebilmek elimden gelmiyor
belki evet
onların mühürlerini kımıldatan barut dumanlarını
solumaktan
biraz çopurlanmıştır sesim
senin göğsünü ağartırken yıpranılacak elbet
bakışlar tozlanacak, dolukmuş sofalardan
ezikliğin şehveti yayılınca
taptaze yaşlanmayı da öğrenmem gerekecek
iştedir yalanı seyreltiyor uykusuzluklar
aklımın köşesinden atlılar geçiyor
değil mi ki beni şımartan gökyüzüdür
ve ben o tanyerlerinin sulbünden gelmekteyim
hiçbir dostumu kalebent saymam parmaklıkların ardında
kan değildir dostlarımın çakşırına bulaşan
kan değil, mürekkep lekesi, ben bilirim
çünkü bir gün gerçekten kan aktığında
ölüm çiçeklerin yırtıcı dülgerliği sanılacaktır
karaysam şimdi öfkenin payı vardır karalığımda
aşktandır titrediğim eğer ki titriyorsam
sözlerim öcalan ağza misvak, iyice anlaşılsın
bu dağlanmış toprağa süzülen ayaklarımdan
keşke kan olsa,
o zaman
senin çardağına çıkarken
karıştırırken şarapla kendimi sana
varsın gün geçtikçe her şeyde biraz kahır
biraz bakır çalığı olsun lokmamızda
bana soru sor artık
beni kurtarma, konuştur
beni yaz geceleri patlayan sağnaklara bağışla.
Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim -leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişim ben seni...
Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım...
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.
Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni...
Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.
Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamın
Yarının çocukları, gülleri için
Herbirinin ayvatüyü, çilleri için,
Koymuş postasını,
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.
Uy havar!
Muhammed, isa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan-ter içinde, asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni...
--spoiler--
Büyüklerle ben yapamıyorum
çocuklar da almıyor beni oyunlarına
devlet dairesinde
yangından kurtarılmayacak
sıkışmış bir çekmece gibiyim
açılamıyorum sana
Kardeşiyle sokaklarda hep
bir örnek giydirilen sen
nasıl sevmezsin eşitliği
yürürken düşen çoraplarını
aynı hizaya getirmek için
annen değil miydi önünde diz çöken
Öpüşme sahnesinin tam ortasında
içeri girdiğin yazlık sinemanın
yer göstericisiyim
yürüyorsun fenerimin ışığında
yer:Kız Kulesi
ve sonu ayrılıkla bitecek
hüzünlü bir aşk filmini oynuyor
beyaz duvarında
Bir kez olsun çıkmazken ağzından
seni sevdiğimi
her gün söylememi yadırgama
bil ki bu şehirde
iskelenin verilmesini
beklemeden atlarım vapurlara
Son karesi gibi Red Kit'in
batan güneşe doğru
sürerken atımı
gitme kal demeni bekliyorum
ama yalnızca
rüzgar çekiştiriyor atkımı
--spoiler--
Seni anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
ahmed arif...
son iki dizesi yüzünden bir gece ağlanası şiirdir.