bundan 23-24 sene önce bir erkek çocuğu doğar. annesi, doğum sırasında plasentası rahme yapıştığından ölümle pençeleşirken, bir ebe, çocuğu babasına götürür verir ama durumdan babayı bilgilendirmez. baba hayatında ilk defa bir bebekle karşılaştığından ne yapacağını bilemez. o anda aklına gelen ilk şeyi yapar. oğlunun kulağına eğilip "kara kartal oley" der. daha oğlunun kulağına ismi üflenmemişken "karakartal oley!" diye bağıran bir babanın oğlu beşiktaşlı olmaz da ne olur. ha ek bilgi olsun diye söylüyorum. Doktorun müthiş ötesi başarısı sahesinde anne de kurtulmuştur. ha çocuk mu kim? gamsızın teki işte.
çocukluğun en adam gibi takımı olması. nefret edilen kişilerin hiçbirinin beşiktaşlı olmaması. eski televizyonlarda * hep beşiktaşın kazanması.
(bkz: ironi yaptım yazarlar anlamadı)
kopart bizi çıldırt bizi kartalım,
bu stadı başlarına yıkalım....
diye söylenen marşı ağzınız burnunuz birbirine girmiş şekilde salya sümük bağırırken ve boğazınız patlarcasına haykırarak rakip takımı çökertmek içindir.
beşiktaş ne bir semt ne de bir takımdır.. bir yaşam biçimidir.
çoğu duygusal sebeplerden ne idüğü belirsiz yalanlara bağlanan sebeplerdir. yok asi olmak, efendi olmak, siyahın beyazla uyumu falan geçiniz bunları! aynen galatasaraylı ve fenerbehçeliler gibi beşiktaşlılar da küçükken kendilerini etkileyen-yönlendiren birisi-birileri tarafından bu takımı tutmaya başlamışlardır. ki bu süreçte baş aktörler baba, amca, dayı, abi, kuzen gibi yaşça büyük yakınlar, eğer bu topluluk futbolla ilgilenmiyor (ya da takım tutturacak kadar seninle ilgilenmiyorsa) arkadaş grubu, mahalledeki çocuklar falan şeklinde değişebilir. bu etki doğru orantılı olabileceği gibi abuk bir baskı kurulursa ters orantılı da olabilir. sayılan diğer sebepler takımı tutmaya başladıktan sonra şekillenir...
Bir bebeğin gözünü açtığında ilk algıladığı renkler siyah beyazdır. Sonra tanır diğer renkleri. Beşiktaşa karşı duyulan aşkta doğumla başlar işte o yüzden Beşiktaşlı olunmaz Beşiktaşlı doğulur *