Makam ve mevki düşkünlüğünün altında zayıflığın, zaafın, aç gözlülüğün, ihtirasın, kinin, nefretin, ötekileştirme gayretinin, aşağılık kompleksinin, kendini değerli hissetme ihtiyacının ve daha bir çok sebebin olduğunu söyleyebiliriz.
Makam ve mevki düşkünlüğünün had safhada olduğu ülkeler arasında Türkiye de var. Direkt gelişmiş - az gelişmiş ülke ayrımı yapamıyoruz ne yazık ki Bu konuda. Çünkü aynı düşkünlük gelişmiş ülkelerde de mevcut.
Bu ahlaki zayıflığın ve erdemsizliğin türkiye de bu kadar yaygın olmasının çarpıcı sosyolojik nedenleri var elbet.
Her şeyden önce Türk insanının hatırı sayılır çoğunluğu yaşam mücadelesine mükemmel olanaklarla başlamıyor. Bir çoğu "gücü" dışarıdan izleyerek, onun başardıklarına dış kapının dış mandalı suretinde şahit olarak belirli bir yaşa geliyor. Hatta bu yaşa gelirken kendinden olanların ve "ötekilerin" ayrımını yapıyor. Bunun En basit örneği sağcı solcu ayrımıdır.
Çok değil 90 lı yıllarda bir devlet dairesinde odacı olmak dahi bir Fors kaynağı idi yurdum insanı için.
Tüm bunlar türk insanına has değil insanoğluna ilişkin genel bir profil aslında. Sadece zamanà ve coğrafyaya göre parametreler değişebiliyor.
Demokrasi soylular ve nüfuzlu haneler haricindeki insanların da yönetim kademelerinde yer alabilmesine olanak tanıdı. Bu insanların arasında yetiştiği ortam itibariyle "diğerlerine" hınç ile dolmuş,türkü aşağılık komplekslerine sahip güce sahip olma ihtirası doruklarında olan insanlar da vardı. Ve yönetim kademesine geldiklerinde hep oradaydılar ve hiç gitmeyeceklerdi.
Soren kierkegaard bu hastalıklı durumu müthiş bir benzetme ile yeriyor:
"... parti taraftarlarına bakanlıkta bir yer verilir verilmez sanki ömür boyu oturup kalmayı istiyor ya da niyet ediyormuşçusuna yerleşir. Öyle ki insan bacaklarını kaybettiğine inanır. Ya da sadece belli bir dönem kanatları olan böcekler gibi belli bir dönem bacakları olduğuna. Orada oturur kalır o mahalden ayrılmaz."
(J.l.a kalderup rosenvinge ye mektup - 1848)
Kierkeegard bu örneği ile koltuğa yapışıp kalan insanın vaziyetine dikkat çekerken onun bir "dönüşüm" geçirdiğine de ince bir gönderme yapıyor.
Zaten koltuk sevdasının sebeplerinden biri de bu dönüşüm isteği. Tırtıl olmaktan bıkan insanlar imparator kelebeğe dönüşmek istiyorlar. Çünkü tirtıllar için sadece yavan yeşil yapraklar varken imparator kelebekleri için ise en güzel çiçeklerin en tatlı özütleri var.
Hakim, savcı, Polis, asker, avukat vs. Meslek gruplarının kimliklerinin ve sıfatlarının dandik bir otoparka ücretsiz parketme payesi için bile kullanıldığı bir dünyada makam ve mevki sahiplerinden erdemli davranışlar insanüstü meziyetler beklememize gerek yok.
Makam ve mevki düşkünlüğü diğer zayıflıkları da beraberinde getiriyor. Bunların en ilginci cinsel zaaflar. Çünkü yeri geliyor bu zaafın makam ve mevki sahibinin durumunu tehlikeye atıyor.
O kadar savaştan mücadeleden sonra büyük bir ihtiras ile elde edilen gücün çok daha basit hatta duygusuz yapıldığında yavan bir mastürbasyondan hallice olan bir haz uğruna riske edilmesi oldukça şaşırtıcı.
Öyle ya da böyle bu düşkünlük dünyanın sonuna kadar var olacak. O var oldukça da erk, hükmetme içgüdüsü, güç insanın en büyük sınavı olmaya devam edecek.
insanın yaratılış hikayesinde şeytan ın ibretlik kibri çokça tasvir edilir ama insanın ki de ondan az değildir.
şu sözlükte bile az biraz popüler olan yazarların popülerlik kaynağını eleştirdiğinizde onu kıskanıyor, çekemiyor veya onun üzerinden sözüm ona popülerlik kasıyor oluyorsunuz. düşünün daha bir makam mevki bile söz konusu değil.
kendini bu kadar önemli gören başka bir yaratık yoktur gerçekten yeryüzünde. o kadar layık ki kendi gözünde o makamlara mevkilere söz sahipliğine herkes ona düşman herkes ona yabancı herkes ona engel olmaya çalışıyor