devlet adamı, din adamı, insanoğlu, el oğlu" gibi ifadelerle kadının yer bulmadığı,
kadının namusu, kadın pazarlamak, kadın merakı gibi ifadelerin kadını cinsel bir obje olarak gösterdiği,
karı gibi ağlamak, evde kalan kızlar, şirret kadınlar gibi ifadelerin kadınları küçümsediği,
ev kadını, şefkatli anneler gibi ifadelerin kadınları belli rollere ittiği,
kadın milletvekili, kadın hakları, kadın gazeteci gibi ifadelerin kadınları ötekileştirdiği, kelimelere biraz daha yakından bakınca kolayca anlaşılabilmektedir "
öyle bir dem vardı ki
insanoğlunun bünyesinde zerre yoktu haset.
sonra kalp atmaya başladı...
sevmek..
ilkokul aşkları ve beslenme çantasındaki-
güzel yiyecekler etti bizi günahkar.
hayatta yer edinebilmek uğruna verilen davalar.
ve bu davaları kazanan koldaşlar.
haset, tekrar çıktı sahneye,
tanımadı dost ve kardeş,
sızdı içine insanoğlunun.
güldü yüzüne doğru,
çekti ipini ardından.
etti çehresini maraz,
görmedi evla insanoğlu.
harp etti, alt etti,
deşti ubudi dostları attı cidara.
döndürdü yüzünü yaradana, etti tövbesini.
ifna eyledi havalindekileri,
akıttı hasedini...
"o insanoğlu ne nankördür o"
bir kısmı psikolojik manyaklardan oluşur.
uyumaz bu kısım. amaçsızca yazar. evet, amaçsızca. sorsan neden yazıyorsun diye, cevap şu şekilde olur; "heheleuhelele". bu saatte adam da kafa mı var ki doğru cevap versin. bu saat uyuma saati.
bir de ana-babanın gelip "kalk yat saat dört" deme saati.
tamam, baba dedim, uslu çocuklar gibi.
bir de sevgi dolu. aile sevgisinden dolmuş taşmış bazı kısmı da.
bir de baba olanları hep bu saatlerde tuvalete kalkıyor. dakik bazı kısmı da.
maymun ırkından evrilen dünya'ya tamamıyla adapte olabilen tek canlı.
etrafında bulduğu bütün nesneleri lehine ve aleyhine çevirebilmiş, kaynakları işleyebilen, araştıran ve geliştiren tek canlıdır. kendisini diğer canlılardan ayıran düşünebilme ve özgür iradesi sayesinde gezegenge milyonlarca yıl hüküm sürmüş bütün canlılardan daha kalıcı olmuştur.
her şey iki maymunun kavgasının ortasında göze çarpan siyah taş'ı farketmemizle oldu. o taşı işledik ve etrafımızdaki her şeyi kullanabileceğimizi farkettik. ölü hayvanların omurga kemikleriyle kavga edebileceğimizi ve düşmanı alt edebileceğimizi öğrendik.
sonra güçlü olanın -doğada her zaman olduğu gibi- istediği su kaynaklarını eline geçirişine şahit olduk.
güç doğmuştu. gücün egemenliği. ancak suni bir güç. aklını kullanarak elde edilen bir güç.
sonra ateşi keşfettik. etin pişince daha lezzetli olduğunu, üşüdüğümüzde bizi rahat ettirdiğini öğrendik.
artık insanoğlu medeniyeti kuruyordu..
taşlardan kesici aletleri yapmayı öğrendik. daha kolay avlanabiliyor ve korunabiliyorduk.
tek açığı olan inanç duygusunu farketti insan. inanması gerekiyordu. körü körüne, ölümüne inanmalıydı.
dünyanın virüsüdür. öyle yok edici bir virüs ki, etrafındaki canlılara verdikleri zararları bir yana, kendi kendilerine zarar verirler. doğa ile büyük bir savaş içerisindedirler, ama doğanın pek sikinde değiller, çünkü doğa, birbirilerini yok edeceklerini biliyor. Öyle de olacak. Elbet bir gün yeryüzünde insan diye bir ırk kalmayacak, işte o gün, doğa yeniden canlanacak ve cennet tekrar yeryüzüne inecek.
Nankordur. Hep daha fazlasini ister. Birbirine sahte gulus sergiler ve arkasinda bir cikar vardir. Dunya hayati boyledir bunlarin. Su halde bunlari yazarken bile arti oy derdinde olan biri de benim misal. Alsam ne olacak almasam ne olacak o oyu. Iste boyledir...
Ilk insandan günümüze kadar gelmiş varlık topluluğudur. Çoğunluğunda ise nankörlük vardır. Evet, sahip olduğu hiç bir şeyden memnun olmaz, hep daha fazlası olsaydı keşke diye isyan eder...
Kimi zaman muhtaç halde olan birilerini görünce anlık da olsa bir şükür söz konusu olur fakat o da bir kaç saate unutulur....
nasılda ona yapılan iyilikleri unutuyor. nasılda vicdansız ve vefasız oluyor. nasılda insana bu kadar benzeyip bir o kadar da insanlıktan uzak olabiliyor. canavarlar varlar. sadece bize benziyorlar.