gaz ve toz bulutundan mürekkep dünya adındaki gezegenin 2,5 milyon yıllık yaratığıdır.
insan denilen bu ileri primat soyu, zaman içinde iki ayak üzerinde durma becerisi edindi. bu edinim, elleri serbest bıraktığından beynin gelişimi de hızlandı. doğada, taş ve ağaç dalı gibi nesneleri alet olarak kullanmayı öğrendi.
sonra avcılık ve toplayıcılık yapan göçebe topluluklar belirdi. bu topluluklar mağara ve kaya altlarını sığınak belledi. ilk sanat, ilk mağara resimlerinin temeli bu dönemde atıldı. ölümle kurulan bağ sonucu, ölüleri gömme ritüeli doğdu. artık insan soyunun manevî dünyası gelişiyordu.
göçebe yaşantıları onları başka kıtalara kadar sürükledi: afrika'dan asya ve avrupa'ya, asya'dan ve afrika'dan da amerika ve avustralya'ya.
kemik ve taştan; zıpkın, bıçak, mızrak, iğne, olta gibi ince işçilikli aletler peyda oldu. büyüsel ve dinsel ayinler de gene bu dönemde görüldü. heykeller, takılar ve türlü süslemeler ortaya çıktı.
buzul çağları'nın bitişiyle iklimde yaşanan ısınma, insan soyu için yerleşik yaşam anlamına geliyordu. buzulların erimesiyle birlikte genişleyen sulak alanlar, çevresindeki besin kaynaklarını bollaştırmanın yanında balıkçılığı da geliştiriyordu. böylece sulak bölgelerde köy tipi küçük yerleşim alanları belirdi.
yeni sıcak ve yağışlı iklim, bitki örtüsünü de değiştirdi. yüksek ölçüde tahıl türü yetişti, insanoğlunu besledi. tüm bu gelişmeler, insanı, tarımın keşfine kadar götürdü. tarımın keşfi, çanak çömlek yapımından tutun da hayvanların evcilleştirilmesine kadar birçok yeniliği tetikledi. artık insan soyu, avcılık ve toplayıcılıktan el çekiyordu. çünkü besin sorununa çözüm bulmuştu. bu da beraberinde nüfus artışını getirdi...
yaşanan gelişmeler insanoğlunun benliğini fark etmesini sağladı. buna paralel olarak mülkiyet kavramı da giderek yerleşiyordu. tüm bunlar sırasıyla aileyi, sülaleleri ve şefleri doğurdu. çünkü insanlar kendilerini, ailelerini ve mülkiyetlerini korumak istiyordu ve bunun, bir arada yaşama zorunluluğuna binaen güçlü olana bağlanmayı gerektirdiğini anlamışlardı. ihtiyaçlar ve çıkarlar, "boy" olarak adlandırılan ilk siyasal birlikleri kurdu.
zaman içinde yaşanan gelişmeler; aynı dili, inancı ve ekonomik çıkarları paylaşan boyları birleştirdi. içlerinde en güçlü olan boyun şefi ise, tanrıdan aldığını iddia ettiği yönetme erkiyle birlikte düzeni sağlamak adına yöneticilik koltuğuna oturdu: artık devlet doğmuştu!
yıllar üzerinden yıllar geçti...
ingiliz kraliyet ailesine bağlı beagle adlı gemi, 27 aralık 1831'de dünyanın etrafını dolaşmak üzere ingiltere'nin plymouth limanından demir aldı. geminin yolcuları arasında henüz 22 yaşındaki genç doğa bilimci charles darwin de vardı. 5 yıl süren yolculuk boyunca karşılaştığı; ama özellikle galapagos adalarında gördüğü yaşamın evrimi, kafasında bin bir soru uçurmuş, sonunda evrim kuramını ortaya atmasına vesile olmuştu.
darwin'in bilimsel evrim kuramı zaman içinde gelişti ve bugünkü şeklini aldı. konu doğanın evrimi olunca, pek tabiî olarak insanoğlunun evrimi de bahse dâhil oldu. bunu gören insanoğlu, evrimi boyunca geliştirdiği dinî inançları uğruna tüm geçmişini (yani atalarını) reddetmekten geri kalmadı...
not: tüm bu satırları sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim ama uzun lâfın kısası, insanoğlu, çıkarları uğruna özünü dahi reddedebilen hayvan soyundan başka bir şey değildir!*
aç olarak doğmuş bünye. anne karnında ağzına bir lokma koymaz lan bu, çıkıp ağlayana kadar açmaz bile ağzını orda. sıkı sıkı kapatır ve susar. mutludur da bu susmalardan, yaşamamalardan ki ağlar gözünü açtığında. açlığı gidermek için ağzına tıkılan ilk yiyecek ise ''meme''dir. kadınları bilmem ama erkekler o yüzden sever memeleri belkide. ilk günlere dönebilme hevesiyle emer durur bıkana, belkide gerçekleştiremeyeceğini anlayana kadar.
orijinal adı son of man olan insanoğlu veya ademoğlu olarak türkçeleştirilebilen, sürrealist ressam rene magritte' nin tablosudur. tabloda takım elbise giymiş ve yüzünün büyük bir kısmı bir elma ile kaplı olan bu sebeple yüzü görünmeyen bir insan resmedilmektedir.
Devlet
Millet
Hudut
Irk
Bayrak
Din
Para
Siyaset
Ahlak
Acaba bunların üzerine çıkabilecek miyiz? Bunları da aşıp gerçekten "zeki" bir canlı türü olabilecek miyiz? Merak ediyorum olacak mı böyle bi evrim-gelişim-tekamül ne dersen artık. Var mıdır bu işin bi gideri? Benim mi kayış kopmuş yoksa başka bişeyler mi var anlamadım *
ağaçları kesti, üzerine beton döktü, toprakla ilişkisini kesti, dert etti olanı biteni, stres yüklendi, toprağa bas dediler ona, ama bu bir lükstü, para kazanması gerekti, ruhunu sattı, parasını kazandı, hasta oldu, parasını kaybetti, sonunda "eh" dedi, uzaklaştı uzaklaşabildiğince, toprağa dokundu nihayetinde, ölü bedeniyle.