say say bitmez diyebileceğimiz değerlerdir. ahlak anlayışından tutunda dilimize olan saygımıza kadar hemen herşey de artık kaybetme evresindeyiz. kaybettiğimiz bir özellik daha var ki çok üzücü. bugün bir haber içimi sızlattı. açlıktan ölmek üzere olan bir anne ve çocuğu. ve bu türkiye'de yaşanan gerçek. ne yazık ki artık gerçekten ihtiyacı olanla sahtekar insanı karıştırır olduk. ben artık sokaktaki insanlara yardım etmiyorum. bizzat başımdan geçen bir olayda yolda dilenen yaşlı, üstü başı darmadağın bir amcaya çıkarıp bir miktar para verdim. verir vermez bir polis yanımıza geldi ve 'amcaya cebindeki paraları çıkar' dedi. amca da tabi mecburen çıkardı. üç milyara yakın bir para çıkardı ve benim o zaman ki aylığım bir milyarı bulmuyordu.ondan sonra nefret etmiştim bu durumdan. şimdi yolda dilenci görünce hemen aklıma bu olay geliyor ve vazgeçiyorum.şimdi de bu kadıncağazı görünce vizdan azabı çektim ister istemez. hayır anlamadım kim doğru yapıyor? ya da kim yanlış yapıyor?
zaman türk basınında cemaat kültürünün ve iktidar şakşakçılığının nirvanasına ulaşmıştır.
dönem dönem her gazete bir görüşe temayül gösterse de ortaya yakın duruşlarını bozmamışlardır.
ancak zaman senelerdir örgütlenerek sinsi sinsi topluma yayılmış, cemaat kültürünü pompalamış ve fethullah ın yayın organı olmuştur. olanlar olmuştur tabii.
çok övündükleri ahlak değerlerinin yoz oluşu basın ahlak ilkelerini de zıvanadan çıkarmıştır.
sadece zaman değil elbette, vakit, milli gazete falan da aynı gerçekliğin içindedir.
sosyalizmi unuttum/k. kendi adıma konuşayım veya... okul zamanı o muhalif, isyankar adam gitti okul bitti biteli... yerini yaşam savaşı aldı daha kötüsü para... babamın dedikleri geliyor kulaklarıma sen aile geçindircen büyüyünce eşşolu! ne kadar yobazca gelmişti. şimdi anlıyorum ne demek istediğini... çok feci kaybettik hacı eski direncimizi çok...
aşk ki ne aşk. yıllar yıllar öncesi leylasından mecnuna kadar kim birbirine kavuşursa kavuşsun. aynı çatının altında 5-10 yıl geçsin, zaman öyle acımasız davranarak sizi monotonlaştırır ki aşkınız biter ilk günlerdeki gibi olmaz. kabul etmezsiniz belli zamanlar, karşınızdaki kırılmasın diye aşk bitmez dersiniz. birbirinize aşkım diye hitap edersiniz ancak bilinmez ki en büyük aşıklar sevdiklerine kavuşamadıkları için aşkları bu denli büyük olup günümüze kadar anlatılır olmuştur. yoksa ferhat şirinle evlense idi muhtemelen evde şirin çocuklarla ve ev işleri ile uğraşmakta ferhat ise yeni zevcesini düzmekten birbirlerine vakit ayıramayacaklar ve aşk denilen şeyin 3günlük olduğunu çok iyi göreceklerdi. sen bakma mecnun'a, mecnunun sadece adı var bizde ise aşkın kendisi var. *
güzel konuşma sanırım.
anaokulunda eğitim veriyorum. az önce bir çocuk diğerinden oyuncağını istedi. çocuk oyuncağını arkadaşına verirken, buyur seni mi kırıcam dedi. çok güzel abi, siz bu yaşta medeniyet dersi veriyorsunuz.
utanç duygusu, vicdan.
'insan' adı altında yaşamakta olan ve bir başka insana, hayvana, çiçeğe, ağaca zarar veren, bundan zerre çekinmeyen kişilerle aynı evrende yaşıyor olmaktan utanıyorum. onlar utanmıyor, ben utanıyorum. her geçen gün 'bu kadarı da olamaz' diyebileceğim ne varsa görüyorum, duyuyorum ve çok utanıyorum. duygularım o kadar tarifsiz ki; keşke olmasaydı diyorum ama elimden bir şey gelmediği ve bunca kötü şey gerçekleştiği için çok üzülüyorum.
güzel günler göreceğiz diye umutla baktığım evrende bunca kötü şey yaşanırken ne, nasıl olacak bilmiyorum.
kapleri taşlaşmış, vicdan yoksunu herkese biraz da olsa vicdan ve sevgi tohumu diliyorum, diliyorum ki biraz da olsa yeşersin kapleri, biraz da olsa güzelleşsin evren.
biraz huzur, biraz mutluluk, sonsuz sevgi, mutlu bir evren.