bu zamana kadar yüklenmediği anlam kalmayan, fakat benim için sadece doğanın bir parçası, basit bir hayvandır, veya da türdür insanlık.
binlerce yıl boyunca dinler, ideolojiler, kanunlar, ulusal görüşler ve bilim adına o kadar fazla anlam yüklendi ki, artık insanlık kendi özünü tanımamakta, ve bu uçsuz bucaksız medeniyette kendilerini iyice kaptırmaktadırlar.
üzülerek söylemeliyim ki, sen de, ve tüm insanlık da bu doğanın parçası, ve basit bir hayvan sadece. sadece düşünebiliyorsun ve konuşabiliyorsun. sırf bu sebeple doğada ki herhangi bir türden daha ayrıcalıklı değilsin. ki bazı insan dışı türler de bu yeteneğe sahip. yani beiki de gerekli imkânlar sağlansaydı, doğada ki bir çok hayvan bu yeteneğe sahip olacaktı. sen de herbiri gibi bencil, sinsi ve vahşisin. bunu bu arada sönük anlamda söylemiyorum, ciddi anlamda sen de vahşisin! yeri geldiğinde hayatta kalmak için kendini savunup, yeri geldiğinde gerek dişini, gerek de yavrularını korur, yeri geldiğinde ise karnını doyurmak için avlanıp (medeni adı cinayet) işlersin. bizim farkımız düşünüş becerimizi inanılmaz derece de yükseltip, kendimizi doğanın doğal seçiliminden kurtarmamız. bu üstte saydığım anlamlar da bu evreden sonra yüklenilmeye başlandı.
yani bu evreye gelmemiz elbette güzel, ona bir şey demiyorum. ancak ipin ucunu bence artık kaçırdık, ve doğamızdan tamamen uzaklaştık. hatta emin olduğum bir şey var ki, şuanda yaşam sürdüren, neyi neden yaptığını bilmeyen, neden ve nasıl hayata geldiğini dahi bilmeyen insanlar var. doğasından zerre haberleri yok.
bu benim görüşüm tabi. sadece bu kadar doğadan uzak yaşamı ben tuhaf buluyorum. belki de psikolojim bozuktur, ya da kimyamda ağır bir felsefi güç bulunduruyorumdur. yani elimden gelse bu dünya düzenini tamamen reddedecek durumdayım. ama yapacak bişi yok, ben de maalesef doğanın değil, medeniyetin parçası olarak gelmişim dünyaya.
belki de bir duş alıp zıbarmak hem vatana millete, hem de bana iyi gelecektir. günaydın!
'şu insan... insan dedikleri varlık... sadi'ye sorarsanız «tek damla kan ve bin tane kaygı»... eski Yunan hakimi (solon) a göre, o,, bir arızadan ibaret... bazı filozoflar ise insanı «metafizik hayvan» diye tarif ediyorlar. metafizik... yani fizik ötesi... hem hayvan hem de onu aşmış olan bir nesne...
bu tarifler, filden birer kıl koparır gibi birşey, hakikî tarif değil... iğne ucu kadar gözümüze bütün gök sığıyor. bu ne büyük hayret?
iki derimizin arasına bir sigara kâğıdını koysalar, derimizin şuuru bunu tefrik edebiliyor, ayırdedebiliyor.
körlere dikkat edin.
piyango satarlar, iki tane mi, bir tane mi?..
verilen para beş lira mı, on lira mı... hemen farkederler, zekâları derilerindedir.
insanda, kendisini ve kendinden gayrini görmek şuuru apaçık bir vakıa... insan, içine doğru bir iç dünyayı ve dışına doğru da, işte, gördüğü büyük kâinatı hissediyor ve burada kendi mevkiini arıyor.
şu halde insanda kâinatın hülâsası, özü gibi birşey görüyoruz.
tasavvufa sorarsak o bunu çoktan halletmiştir.
her şeyi hallettiği gibi... «alemin küçük nüshası»...
insan budur!..
insanda ilk sual:
«— kimim, neyim, nereden geldim ve nereye gidiyorum?..
vazife ve memuriyetim nedir?..»
insandan çıkıp da insanı saran mefhumlar arasında, zaman, mekân, ölüm, hayat ve daha niceleri...
varlık iştiyakı, yokluk korkusu...
başlıca iki mesele...
burada karşımıza müsbet ve menfi iki kutup çıkıyor.
bu iki kutup arasında, tıpkı elektriği meydana getiren kutuplar gibi bir büyük cereyan var...
işte buradan giderek bütün kâinatı kaplayan iki esaslı varlık üzerinde duruyoruz. ikisine de varlık diyoruz, fakat birinin ismi yokluk...
vücud ve adem...
varlık ve yokluk... yokluk da bir var...
bunun büyük felsefesine girmeyelim. yokluk da kendi kendine olmak iktidarında değildir.'