Bilinen ya da tahmin edilen insanlık tarihi MÖ 50.000 yılına kadar uzanır. Bu döneme ilişkin fosil kalıntılar, yazılı yapıtlar ve efsaneler günümüze kadar gelmiştir. Bilindiği gibi canlıların ve insanların yeryüzünde varoluşlarına ilişkin çeşitli yaklaşımlar ve dogmatik inanışlar vardır. Skolâstik yaklaşıma göre tüm canlılar sembolik bir anlatımla ilâhi bir güçle bir günde yaratılmışlardır. Evrim teorisine ve genel bulgulara göre ise Homo Erectus günümüzden 200 ile 500 bin yıl önce denizlerden karalara çıkarak iki ayağı üzerinde dikilmiş, sürecin devamında ise düşünebilen insan yani Homo Sapiens oluşmuştur. Günümüzden 200 bin yıl önce düşünebildiği varsayılan insan, günümüzden sadece 6.000 yıl önce dev adımlar atmaya başlamış ve yeryüzünde geçmişi bilinen bir insanlık tarihi oluşmuştur. insanlığın son 6.000 yıllık geçmişinden önceki döneme ilişkin ise çeşitli düşünceler vardır. Bu düşüncelerin temelinde, tüm kutsal kitaplarda ve semavî dinlerin ortaya çıkışından önceki dönemlere ilişkin tarih kitapları ve sanatsal yapıtlarda anlatılan olaylar yatmaktadır. Bunlardan "Büyük Tufan Efsânesi", "Kıyamet Tanımlanışı" geçmişe yönelik düşüncelerin ve insanlığın varoluşu olgusunun büyük bir merakla araştırılmasına neden olmaktadırlar. Bir diğer yaklaşıma göre tüm canlıların yeryüzüne içinde yaşadığımız galaksinin kıyamet sonucu yok olan bir gezegeninden gelmiş oldukları da düşünülmektedir.
Bilindiği gibi dünya gezegeni Samanyolu olarak adlandırılan gezegenler topluluğu içinde bulunmaktadır. Samanyolu galaksisi Evrende bulunan milyarlarca galaksiden sadece biridir. Samanyolu galaksisi de kendi içinde milyarlarca güneş sisteminden oluşmaktadır. içinde bulunduğumuz güneş sistemi belki de Samanyolu galaksisinin en ücra köşesinde kalmış, belki de en unutulmuş parçalarından biridir.
insan, bizim bildiğimiz kendini tanıma ve bilme zamanından bu yana sürekli olarak varoluşunu irdelemiş, yaşadığı günün gailelerinden bir an uzaklaşıp tefekküre dalarak "nereden gelip nereye gidiyoruz" sorusunu kendi kendine sürekli sormuştur. Duvarları ve sınırları olmayan bir uzayda ara sıra sanki bir tefekkür hücresine girmiştir. Bu sorgulamayı aklını bildiğimiz anlamda kullanmaya başladığı dönemlerde sembolik anlamda da gerçekleştirmeye devam etmiştir. Naacal tabletlerinden öğrendiğimiz kadarı ile Mu uygarlığında bu sorgulamayı tefekkür hücrelerinde kendi kendine yapmıştır. Mu uygarlığının devamı olarak kabul edilen Mısır uygarlığının yarattığı Keops, Kefren ve Mikerinos piramitlerinin (MÖ 3000) altında bulunan hücrelerde de ara sıra tefekküre dalarak çözemediği bu soruya cevap bulmak için çaba sarf etmiştir. Binlerce yıl sonra da keşfedilen onca bilinmeyen olmasına rağmen halâ aynı soruyu kendi kendine sormakta ve sembolik anlamda tefekkür hücresine girmektedir.
insan bu araştırma sürecinde, hedefine ulaşabilmek için yaşamını kolaylaştıracak âletleri yaratma, icat etme yolunda ilerlemektedir. Geçen binlerce yıllık süre içinde sarf edilen sürekli çabalar nicel birikimler oluşturmuş, bu birikimler bazı zamanlarda parlatılan kıvılcımlarda nitel dönüşümler yaratmışlardır.
Yeryüzündeki insan yaşamını tümü ile etkileyen bu büyük dönüşümler çağ olarak adlandırılmışlardır. Çağ kavramı insanlık tarihinde yaşanan kültürel gelişmelerde elde edilen büyük aşamaları belirlemektedir. ilkçağ, Ortaçağ, Yeniçağ derken, "çağ" kavramı bu anlamda kullanılmaktadır.
Yaşamın bilinen ilk çağında insan dünyanın zor doğal koşulları içinde yaşam mücadelesi vermekteydi. Bu döneme ilişkin bulgular yaşanılan dönemleri Taş ve Maden devirleri olarak adlandırmamıza neden olmaktadır. Yontma Taş ve Cilâlı Taş dönemlerinde insan dünya üzerindeki yaşam mücadelesini sürdürebilmek için yararlanabileceği diğer canlıları öldürebilmek amacı ile taştan silâhlar yapmıştır. Sürecin devamında ateşi kullanarak madenleri işlemiş, gelişimini ve doğa ile mücadelesini sürdürmüştür.
Âlet yapma yeteneği, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerinden biridir. insan, bildiğimiz başlangıç döneminden bu yana teknoloji üreten bir varlıktır. Bu bakış açısı ile de teknolojinin tarihi insanlığın tüm evrimini içerir. Teknoloji insanlığın ilk dönemlerinde zanaatkarlar tarafından üretilmektedir. Eski Yunanlılar teknoloji kavramım "Techno" yani "zanaat" ve "logos" yani "söz" sözcüklerinden oluşan bir tanımlama ile ifade etmekteydiler.
insanlık tarihi içinde doğanın zor koşullarına karşı verilen yaşam mücadelesi binlerce yıl sürmüştür. Yapılan âletlerin yaşamı kolaylaştırıcı özelliklerinin kullanılması ve bu sürecin artarak hızlanması ile teknolojik ilerlemeler yaşamı belirlemeye başlamıştır.
insanın evrim süreci içinde, bilginin, bunu değerlendirerek ve yargılayarak sonuç elde eden aklın, akıl ve mantığın sonucu ortaya çıkan teknolojinin, birbirini etkileyen ve ilerleme kaydeden bir süreç olduğu görülür. Bilgi bir süreç ve birikim ile elde edilmiş,akıl ile değerlendirilmiş, elde edilen sonuç yeni keşif ve icatların yani yeni âletlerin yapılmasını sağlamıştır. Bunların kullanımı ile yeni güzellikler ve yeni bilgiler elde edilmiştir.***
dünyanın en eski taş aletlerinin 82.000 yıllık buluntular olduğunu göz ardı etmezsek insanlık tarihini bilmemiz için daha gerilere gitmemiz gerektiğini anlamış oluruz. düşünsenize 82 bin yıllık alet edevatlar. üstelik şimdi bir de fas ın doğusundaki taforalt kentindeki kireç taşı mağarasında bulunan 47 yumuşakça kabuğu boncuğu araştırmacılara göre 110.000 yıllık. sembolik bir şeyler yapmışlar bu kabuklardan. buluntular arasından çıkan bu çok eski obje bir takı. evet evet bildiğimiz takı yahu. gerçi kesin tarihi henüz açıklanmamış ama yıl sonunda belli olacakmış. bekliyoruz ilgiyle. bu takının o tarihlerde yapılıyor olmasını gelişmiş bir topluluğa işaret ettiğini söylüyorlar. bir insan önce neden takı yapar o nu da çözmüş değilim de neyse. belki kadın kendine eş seçtiği adam için yapıp adam avlanmaya giderken uğur getirsin diye hediye etmiştir. ya da adam ben avlanmaya gittiğimde yanına başkaları gelirse boynunda ki bu takıyı görsün de sana sarkıntılık etmesin diye sembolik olarak vermiştir. sen şimdi istemem olmaz demesini de bilemezsin uuuu uuu ahhh ahhh diye hareketlerinden de feyiz alacaklarını düşündüğüm için böyle bir takı icat ediyorum demiştir. ne bileyim yahu ben. biraz da siz düşünün adamlar 110 bin yıl önce neden takı yapmışlar diye. hem böylece insanlık tarihinin derinliklerine inmiş olursunuz.
* Dünyanın şu andaki nüfusu bu konuda bize bir fikir vermektedir. ilk insan 15 bin yıl önce yaratılmış olsa, tarih boyunca ortalama ömrün hep 70 yıl olduğu kabul edildiğinde, dünya nüfusunun şimdi 1 trilyon civarında olması gerekir. Şu andaki teorik anlayışa göre yüz binler yıl olduğu ileri sürülen insanlık tarihinin 15 bin yıldan daha kısa olması gerekiyor.
Bu da kafi gelmemekte, atalarımızın ilk zamanlar 600-1000 yıl gibi uzun ömürlü olduklarını kabul etmek durumundayız. Geriye doğru gittiğimizde, Hz. isa döneminde dünya nüfusunun 250 milyon kadar olduğu hesaplanıyor (Miller, C.Tyler. "Living In the Environment" Kaliforniya A.B.D. 1975). Dünya nüfusuna tesir eden veba gibi salgınlar ve savaşlarda ölenlerin ancak nüfusun yüzde bir buçuğuna karşılık geldiği kabul ediliyor. Bu durumda insanlığın ömrünün yüz binler yıl olduğu iddiası da geçerliliğini kaybediyor. Sadece nüfus artış hızı bile insanlığın ömrünün 10 bin yılı geçemeyeceğini gösteriyor.
Bugünkü tarih hesaplamalarında kullanılan metot, yetersiz bir metottur. En güvenilir ve doğru kaynak, Kuran ve Hadislerin haberleri olmalıdır. Zaten ilmin doğru sonuçları ile Kuran'a ait gerçekler birbiriyle her zaman mutabık kalmış, birbirini çürütmemiştir... Çünkü kainat ve Kuran, Allah'ın iki ayrı kitabıdır. Yeter ki her iki kitabı da doğru anlayalım ve yorumlamayı bilelim. Bazen görülen yanlışlıklar, yorumlayanların yetersizliğinden ileri gelmektedir.
Peygamberimiz "Ben insanlığın ikindi vaktinde geldim." buyuruyor. Diğer bir hadisinde ise "Benim ümmetimin ömrü 1500 seneyi pek geçmeyecek." buyurmuş. Günün dörtte ya da beşte biri olan ikindiden akşama kadar ki vakti 1500 yıl kabul ettiğimizde, insanlığın ömrünün 6000 - 7500 yıl arasında olduğu ortaya çıkar. Diğer bir meşhur hadis rivayetinde ise bu açıkça ortaya konmuştur: "Adem'den kıyamete kadar insanlığın ömrü yedi bin senedir." Görüldüğü gibi bu iki hadis birbirini doğrulamakta ve tamamlamaktadır. (bk. Kenzul-Ummal, h.no: 16459; Tezkiretul-Mevduat, I/223.; Sahavî, el-Makasıdul-hasene (Deylemi'den naklen), I/693, h.no: 1243; Munavî Feyzul-Kadir, III/547; h.no: 4278 (Deylemi'den naklen)
Bununla beraber, bu açıklamalar sadece birer yorumdur. Çünkü insanlığın ömrünün 7000 yıl olduğuyla ilgili rivayette geçen "yıl" ifadesinin ne anlama geldiği kesin değildir. Bu açıdan başka ve farklı yorumlar da yapılabilir. Başka derin manâlarının da olabileceği ve onların açıklamaya başka manâ boyutu getirebileceği de düşünülebilir.
Dünyanın kendi ekseni etrafındaki ve güneş etrafındaki hareket hızlarının eski devirlerden şimdiye değişiklik gösterdiğinden şimdiye kadar hiç bahsedilmediği ve zamanın da hıza bağlı olarak değişebileceği gözönüne alınarak, sadece eski devirlerdeki büyük bitki ve hayvanların ömür müddetleri ile şimdikileri kıyaslayarak eski devirlerde zamanın daha hızlı aktığı söylenebilir.
dünya tarihi ve insanlık tarihi hususuda ikiye ayrılmalıdır. dünya milyar belki trilyon yıl önceleri vardı. ama insanlık tarihi elbetteki dünyanın varoluşundan sonra başlayacaktır. günümüz bilim adamları bile insanlık tarihinde kesin ifadelerle konuşmamaktadırlar. sadece tahmin yapmaktadırlar. tahminlerinde %100 doğru olduğunu açıkçası düşünmemekteyim. insanlık tarihi çok karışık bir konu. her görüşün muhakkak doğruluğuda olabilir yanlışlığıda olabilir. ben 7 bin yıl olduğu kanısındayım.
unesco tarafından hazırlanmış 1100 küsür sayası olan, evrimi temel alan, hem ders kitabı olarak hemde okuma, araştırma kitabı olarak kullanılabilen uzun ama okuması zevkli kitaptır. bilim severlere önerilir.
Şimdiye kadar yaşamış insanların %93’ü öldü. bir realite.
“Söz gelişi eğer insanlık tarihinin son 50.000 yılda yaklaşık 62 yıllık yaşam sürelerini bölünse 800 yaşam süresi geçirildiği ortaya çıkar. 800 yaşam süresinin 650’si mağaralarda geçmiştir." / Şok, Alvin Toffler
Bulunan en eski insan fosili 1,4 milyon yaşında ve biz insanlık tarihinin sadece bir kaç bin yılını o da yalan yanlış biliyoruz.
Gerçekten hiç bir bok bildiğimiz yok.