Artık her şeyi kolay elde edebilirlik. Kıymet bırakmadı , haz yaşatmıyor. Bir insan, bir eşya fark etmiyor. insalar ellerindekiye mutlu olmuyor hep daha iyisi daha güzeli.. hepinizin canı cehenneme.
Hayatlari idare ederken baslarina is almak istemeleri karsilarina ne cikacagini bilmeden bilincsizce davranip insanlara guvenmeleri sonra beklemeleri gelmicek biri icin her gun beklemeleri unutmak yerine her gun kendilerine hatirlatmalari.
çok fazla beklentiye girmemiz.
çok büyük beklentiye girince, hayal kırıklığı o kadar büyük oluyor.
kendi isteklerimi önemsememiz.
hep kendi isteğimiz olmaz, olamaz, olmamalı da zaten. o yüzden inatçı değil, mantıklı olmamız lazım.
aşırı tembel olmamız.
bizi mutlu edecek olan şeylerin peşinden gitmiyoruz bir türlü. bugün, yarın, sonraki gün... sürekli erteliyoruz.
insan ilişkilerinden çok, sosyal medya ilişkilerine önem vermemiz.
karşı komşumuzun gönderisini beğenmek değil, onunla çay içip sohbet etmek, hal hatır sormak önemli olan. karşılaşmamak için, o kapıdayken içeri girmesini bekleyip, kapını öyle açıyorsan, bırak zaten beğenme facebooktaki gönderisini, bırak kutlama doğum gününü duvarında.
her şeyi, ama her şeyi istememiz.
arabamız olsun, evimiz olsun, yazlığımız, köyde bir evimiz, gösterişli mutfağımız, milletin imrenerek bakacağı balkonumuz, son moda kıyafetlerimiz, son teknoloji cep telefonlarımız... isteklerimiz hep maddi şeyler. kaybedilmedikçe, sağlık isteyen, kaçmadıkça huzur isteyen kaç kişi varız?
sürekli haksızlığa uğrayan tarafın "biz" olduğunu düşünmek.
tüm dünya, bir tek bize cephe almış ve mutsuzluğumuzu istiyor. ve bunu herkes bu şekilde düşünüyor. uğradığımız haksızlık, uğrattığımız haksızlığın bedeli olarak bize geri dönmüş olabileceğini kesinlikle düşünmüyoruz.
kısacası; insanların mutsuz olmasının tek sebebi, bencilliktir.
hep, çoğu konuda kendinden daha iyi durumda olanlarda gözü olmak. belki de olabileceğin sade ama çok mutluluğu bu yüzden yakalayamamak. yani kısaca tamah etmemek. yetinmemek.
Kur an ın iktisat ve hukuk ayetlerinin zenginler ve güçlüler lehine yorumlanmasıyla başlayan ihanet zincirleridir.
Bu durum sınıf farkının olmasına, bir tarafın çokça kazanırken diğer tarafın yok olmasına neden olmuştur.
düşünün! Bu gün insanların yüzde 90 nı fakir. Bir genç sevdiği kızı alacak maddiyata sahip değil. Gençlerimiz gelecek korkusundan ya ihtiyar gibi yaşıyor ya da her şeye boş verip sokağa düşüyor. Bir taraf yoksulluktan namusunu satarken diğer taraftan aşırı varlıktan çükmediği karı kalmıyor.
Bu sorunu çözmeye sadece bir ayet yeter de artar bile.
" Altının gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayana acı bir azabı müjdele"
Alimlerce bizi değilde Hristiyanları ve Yahudilerdir i ilgilendiren ayet.
yani onlara tekelleşmek, mal yığmak yasak bize serbest düşüne biliyor musunuz!
Bir bilgeye sorarlar zenginliğin ölçüsü nedir diye. Bilge, sahip oldukları şeyler o kişinin ihtiyacını karşılıyorsa o kişi zengindir cevabını verir. Bu tarif aslında mutluluğun tarifidir. Bugün biz, asıl ihtiyacımızın bile ne olduğunu tam olarak bilmeden gözü kara bir şekilde mal, kariyer ve şöhret sevdası peşine düşüyoruz. geride bıraktıklarımızın farkına varmayarak.
alım gücü, ve bu durumun dolaylı dolaysız etkileri...
insanlar sahip olamayınca huzursuzlaşır.
nitekim çalıştıkları emek karşılığında aldıkları ücrette bunu karşılamaz, bu nedenler ne ruhuna iyi gelebilecek eylemlerde bulunabilir, ne de maddi tatmin eşiğini geçebilir.
ve bu durumun sürekliliği hüzünbaz girdaplar yaratır...
en az yara ile sıyrılmanın yolu, size benzeyen dostlarınızın yanınızda olmasıdır.