kimseye anlatamadığı, içinde tuttuğu dertlerini kendisini tanımayan insanlara anlatması iç rahatlatıcı birşeydir. kişiyi tanımadığı için onu yargılamaz, eleştirmez, olan biteni anlamaya çalışır karşıdaki kişi.
genelde en çok vuku bulan hadisedir. yakınınızdaki insanlara anlatamadığınız şeyleri, hiç tanımadığınız insanlara daha rahat anlatabilirsiniz çünkü iletişiminiz olmayan bir insandan zarar görme olasılığınız çok düşüktür. hayatta yenilen kazıklar neticesinde insan çekiniyor bazen yakınındakilere açılmaktan.
özellikle bu dertleşmeler spesifik bir olay üstünden değil de genel sıkıntılar, düşünceler üstüne olduğunda bir nevi "size cevap veren bir günlüğe" yazıyormuş gibi hissedersiniz. birilerinin dedikodusu, bir şeylerin hırsını atmak gibi değil de; kafanızda dönüp duran ve söylenmedikçe ince ince rahatsız eden bazı fikirler vardır mesela. onları aktarırsınız, karşınızdaki de aynı şekilde size aktarır kendi düşüncelerini.
bir tanıdığınız gibi "siz sustuktan sonra sizi yönlendirmek için" değil de gerçekten anlamak, düşünmek için okur yazdıklarınızı karşıdaki insan.
dinlendiğini bilerek konuşmaktır kısacası, her iki taraf için de.
Filmin sonunda "Meze" olacağınız ihtimali bulunduran istek. Dertleşme ülküsü güdenlerin küçük kısmı hariç, ekserisi filmin sonunu değiştiriyor. Dertleşme ayağına bazı hayatlar kayıyor. Çünkü dertleşme içdökme sanatıdır ve içte olanlar "sır" ihtiva ediyor. Kölelerinizi azat edip onlara köle olmayınız. Hiç tanımadığı insana selam vermeyenler dertlerini ona açıyorlar. Ne güzel istanbul. Hiç tanımadığınız insanlarla umutlaşın.