hayati anlamli kilan bir aktivite diyelim, mutluluktan ötesi yok diye düsünürsek. baskasini mutlu edersiniz sizde mutlu olursunuz, evet bu i$ler bu kadar basit. *
bazen hiç tanımadığımız bir insana gülümseyerek günaydın dediğimizde, o insanın özel olduğunu hissettirerek mutlu bir gün geçirmesine neden olabiliriz....
sıkışık trafikte, otobüste ayakta beklemek zorunda olan (yaşlı çocuklu vb olmasada) yorulmuş olan yaşıtınıza, ben yeteri kadar oturdum gel birazda sen otur demek.
sokakta, sokak kedi ve köpekleriyle yaşayan cihangirin efsanesine evden çıkarken ekmek peynir götürmek. ona verdiklerinizden, peynirleri kedilere ekmeği köpeklerle paylaşmasını seyretmek.
* karşılıklıdır, birisi sizi mutlu eder, sizse başkalarını. küçücük bir çemberken birbirine geçmiş kocaman dalgalara dönüşmüştür hırçın ama bir o kadar da uysal denizde.
yaşadıklarıyla mücadele içinde olan, yanında her zaman bulunamadığınız birisine en sevdiği şarkıcının * şarkı sözlerinden alıntı yaparak günaydın mesajları atarsınız, akabinde gelen cevap gülümsetir, mutlu eder sizi. **
otobüse binersiniz, akbiliniz çalışmaz. şimdi ne olacak derken şoför gülümseyerek: "ucunu temizleyip tekrar deneyin" der. olmuştur, saklamaya çalıştığınız gülümsemenizle ilerler, kendinize bulduğunuz bir yere oturursunuz. otobüs kalabalıklaşır, yorgunsunuzdur; kalkma niyetiniz yoktur, ama o diğer yaygaracı kadınlara benzemeyen, yorulduğu, ayakta zor durduğu belli olan, sessizce bir yerlere tutunmaya çalışan teyzeyi görürsünüz. yerinizi verirsiniz, teşekkür eder. ama siz bilirsiniz ki mutlu olmuştur, rahata kavuşmuştur o insan selinin arasında. 'ben oturmak istiyorum' diye sızlanan tanımadığı küçük çocuğu da o haliyle kucağına alır üstelik. sizse yine gizlemeye çalışırsınız gülümsemenizi.
kütüphaneye gidersiniz. geç yatmanın getirdiği uykusuzluk yüzünden esnersiniz. bir şekilde kütüphaneden çıkmak üzereyken başka bir kişiyle daha karşılaşırsınız kapıda. siz çıkana kadar açık tutar o kapıyı, bırakmaz. 'hala böyle insanlar da var demek ki dersiniz içinizden. dudak çevrenizdeki çizgiler harekete geçer
bankadaki işinizi halletmeye gelmiştir sıra. ilk defa girdiğiniz o bankada şaşkın şaşkın etrafınıza bakınırken güvenlik görevlisi ne yapmanız gerektiğini detaylı bir şekilde anlatır. bocaladığınızı gördüğünde 'hanımefendi 1 numaralı gişe' diye seslenir arkanızdan. işinizi bitirip çıkarken 'yardımcı olduğunuz için teşekkür ederim, iyi günler' dersiniz. evet, iki kelime etmekten aciz bir millete alışkın, gün boyunca hem sıkıntıdan hem yorgunluktan patlama derecesine gelmiş görevli aynı şekilde cevap verir, arkanızdan bakar. siz yine gülümsersiniz, tek bir cümle değil midir hepsi bu yüzde tebessümü oluşturan?
uzun zamandan sonra yine mektup yazmaya başlamışsınızdır. haber vermediğiniz için arkadaşınız sadece mektup beklerken yanında gelen ufak hediyeleri alınca size ne kadar sevindiğini haber verir. o 2-3 cümledir değil midir artık gülümsemenizi saklayamamanızın nedeni?
kavgalı olduğunuz yağmurun altında şemsiye açma kapama oyunu oynarken bile mutlu olursunuz. artık gülümsemekten kendinizi alamıyorsunuzdur. saklamaya çalışırken komik görünmek de cabası. * yağmur çiselerken çıktığınız sakin yokuşta nefesiniz tükense bile sevdiğiniz şarkıya eşlik etmek için var gücünüzle uğraşırsınız. bir yandan kimse geliyor mu diye bakarken koyverdiğiniz gülümsemenin sıcaklığını hissedersiniz iliklerinizde. mp3'e atsaydınız gene kelly'den singin in the rain'i dinlemek fena olmaz mıydı?
bir gün daha biterken insanların nasıl bu kadar materyalist, nasıl bu kadar bencil olabildiklerini düşünürsünüz. her şeyi bir şeye bağlama hastalığına, sevdalarına anlam veremezsiniz. nasıl bu kadar kör olabilirler ki önlerinde duranı göremeyecek kadar, mutluluğu yalama olmuş karşı cins ilişkilerinde, içi boşaltılmış sevgi kelebeği sözcüklerde, yalnızlıklarını gizlemek için kurdukları sahte kalabalıklarda boğulurken aramaya, ham maddesi aynı olan maskelerin benzerlerini bıkmadan usanmadan yapmaya ve takmaya çalışacak kadar? o ayrıntılar değil mi insanı hayata bağlayan, büyük resmi görmek için küçük şeylerden vazgeçmek nasıl böylesine mantıklılaştırılabilir ki? oysa tanımadığınız ya da tanıdığınız birisini mutlu etmek insanın içini öylesine ısıtıyor ki, hiç geçmesin o iz, yeri hep sıcacık kalsın istiyorsunuz. jimmy durante' nin de dediği gibi: