eğer insan gerçekten insansa birine de değer veriyorsa zaten karşılığını beklemez, karşılık bekleyen insan zaten çıkarcı ve menfaatcidir, bunu şöyle de ifade edebiliriz örnegin, yeni bir ortamda biri ile tanışırsınız, konuşması mimikleri hal ve hareketleri hoşunuza gider, muhabbeti sağlamdır filan neyse, bu adama değer verirsin, gerçi bu değer dediğimiz ne? birine değer verince o insanın fiyatımı artıyor? değer verdinde karşılığını alamayınca zararmı ettin? ama sevgi farklıdır, insanları sevmenin bir tutarı veya mantıklı bir açıklaması yoktur, kimini güzeldir seversin, kimini kabadır ama orjinaldir seversin, kimini sakatdır, spastikdir seversin, kimini delidir seversin, kimini akıllıdır seversin, alıp koynuna sokmadığın sürece de onun ihanetini siklemezsin, yani arkadaşlar şöyle noktalamak gerekirse olayı, çocukluk arkadaşlarınızı düşünün, hangi birini arayıp soruyor veya düşünüyorsunuz? ismini bile sonradan sonraya hatırladığınız belki yüzlerce şey paylaştığınız bir çok dostunuz değer verdiğiniz insanlar oldu, hani ne yaptınız onlar için?
demek ki ibneliği kendimizde arayacaz, yazar çok güzel belirtmiş, sen elmayı seviyor olabilirsin ama elma seni sevmek zorundamı? sen insanları sev kardeşim, karşılıksız sev, insanlar ne kadar göt olursa olsun gene sev, bir gün kadir kıymet bilen bir elma çıkar nasıl olsa, bütün elmalar çürük değilya?
not: asla birine iyi demeyin, sonra kötü demesi zor olur.
insanı köreltecek kadar kötüdür. önceleri değişemez insan. değer verir, yine verir sonra yine verir. güzel duyguları körelir. gün gelir değer vermemeyi öğrenir. elbette değer vermeyen insanlardan öğrenir. kaybeden karşı taraftır.
arkadaşlık ya da sevgili boyutunda kimse kimseyi eşit derecede sevemez... mutlaka birisi diğerinden daha fazla seviyordur karşısındakini ya da daha fazla değer veriyordur...
bu tür eşitsizlikler zaman geçtikçe ortaya çıkmaktadır... sözlük olarak ele alınacaksa eğer bu durum; şehirler arası yapılan zirvelerde anlaşılması mümkündür... msn denilen çağın kişileri kısırlaştırdığı program da saatlerce konuşmanıza dayanarak zirve de karşılaştığınızda da aynı değeri aynı sevgiyi göreceğinizi zannedersiniz... lakin iş öyle olmaz sizi görmek isteyen insan sizinle sohbet etmek isteyen insan yanınızda kısa bir zaman bulunur daha sonra çeker gider... işte bu dakikada anlarsınız o kişiye hak ettiğinden fazla değer vermişsinizdir ve kendinize yazık etmişsinizdir...
ama unutulmamalıdır ki değer karşılık beklendiği zaman hiçbir anlam ifade etmez... siz yine değer verirsiniz karşınızdaki kişiye ve bunu ona belli edersiniz artık gerisi o kişiye klamıştır... vefalı ya da vefasız olması sizin kendi kişiliğinizi değiştirmenize neden olmamalıdır...
... ve sevdiği kadar yaklaşmak duygularınıza gem vurmaktır... o size gelmesede siz kendinizden ödün vermeyerek ona gitmeye devam edersiniz ta ki sizi önemseyene ya da sizi yok sayana kadar...
kesinlikle çok doğru bulduğum bir yazı. toplumumuzda insanlar ikiye ayrılmış durumda değer veren ve değer gören.. genelde değer veren kişiler hiçbirzaman verdiği değerin karşılığını alamaz. bunun basit sebepleri vardır: nankörlük, değer bilmemek gibi.. biz gene değer verenler olarak hiçbirzaman kendimizden taviz vermeyiz ama o karşılık vermeyenler kaybettikten sonra anlıyorlar işte ozaman neyin ne olduğunu.. biz gene bize yakışanı yapıp değer verelim onlar anlayacaklar nasıl olsa.. **
toplumsal bir sorun olarak görünen, yüz yüze görüşmelerden çok herkesin evinde odasına çekilip bilgisayarının başından pıtı pıtı bulduğu insanların aslında ne kadar güvenilir olduklarının sorgulanması ve sonucunda da yaşanması mümkün bir hayÂl kırıklığının adıdır.
matematiksel bir ifÂde ile örneklersek, karşı tarafa verilen 100 birimlik bir sevgi, size 40-50 birim olarak geri dönüyorsa bunun adı, bu ilişki için bir hayÂl kırıklığıdır. üstelik bu durumda "kişi hatÂlıdır" diye bir durum da kesin olarak söylenemez. ne derler; sen elmayı seviyorsan elma da seni sevmek zorunda değil...
basit bir arkadaşlıktan karşılıksız beslenen bir aşka kadar uzanır. gözlemleri çoktur. ancak hayatta her şeyi "görmek" de doğru değildir. çünkü bir süre sonra herkesin hatâ yaptığı, yanlış yaptığı, kalp kırdığı görülebilir. bâzı şeylerin geri dönüşü olmaz. onun dışında her yapılan yanlış sonucu kişiyi eleştiri bombardımanına tutmak doğru değildir.
"kimse beni sevmiyor" hissi ile yorganını başına çekip saatler geçirmektense bu durum kabullenilmeli ve artık yol verilmesi gerekenlerin serbest bırakılması gerçeği kavranmalıdır.
eskiden saatlerce konuştuğunuz insanlar bir gün değişebilir, sonradan farkedersiniz ki bu, o kişinin karakteristik bir özelliği imiş. bir anda sırt çevirebilirlermiş. bu tür şeylere hazırlıklı olmak büyük pişmanlıkların önüne geçmek için gereklidir.
... ve sevdiği kadar yaklaşmak en doğru olanıdır. geldiği kadar, yaklaştığı kadar, önemsediği kadar.