toplumsal bir sorun olarak görünen, yüz yüze görüşmelerden çok herkesin evinde odasına çekilip bilgisayarının başından pıtı pıtı bulduğu insanların aslında ne kadar güvenilir olduklarının sorgulanması ve sonucunda da yaşanması mümkün bir hayÂl kırıklığının adıdır.
matematiksel bir ifÂde ile örneklersek, karşı tarafa verilen 100 birimlik bir sevgi, size 40-50 birim olarak geri dönüyorsa bunun adı, bu ilişki için bir hayÂl kırıklığıdır. üstelik bu durumda "kişi hatÂlıdır" diye bir durum da kesin olarak söylenemez. ne derler; sen elmayı seviyorsan elma da seni sevmek zorunda değil...
basit bir arkadaşlıktan karşılıksız beslenen bir aşka kadar uzanır. gözlemleri çoktur. ancak hayatta her şeyi "görmek" de doğru değildir. çünkü bir süre sonra herkesin hatâ yaptığı, yanlış yaptığı, kalp kırdığı görülebilir. bâzı şeylerin geri dönüşü olmaz. onun dışında her yapılan yanlış sonucu kişiyi eleştiri bombardımanına tutmak doğru değildir.
"kimse beni sevmiyor" hissi ile yorganını başına çekip saatler geçirmektense bu durum kabullenilmeli ve artık yol verilmesi gerekenlerin serbest bırakılması gerçeği kavranmalıdır.
eskiden saatlerce konuştuğunuz insanlar bir gün değişebilir, sonradan farkedersiniz ki bu, o kişinin karakteristik bir özelliği imiş. bir anda sırt çevirebilirlermiş. bu tür şeylere hazırlıklı olmak büyük pişmanlıkların önüne geçmek için gereklidir.
... ve sevdiği kadar yaklaşmak en doğru olanıdır. geldiği kadar, yaklaştığı kadar, önemsediği kadar.
arkadaşlık ya da sevgili boyutunda kimse kimseyi eşit derecede sevemez... mutlaka birisi diğerinden daha fazla seviyordur karşısındakini ya da daha fazla değer veriyordur...
bu tür eşitsizlikler zaman geçtikçe ortaya çıkmaktadır... sözlük olarak ele alınacaksa eğer bu durum; şehirler arası yapılan zirvelerde anlaşılması mümkündür... msn denilen çağın kişileri kısırlaştırdığı program da saatlerce konuşmanıza dayanarak zirve de karşılaştığınızda da aynı değeri aynı sevgiyi göreceğinizi zannedersiniz... lakin iş öyle olmaz sizi görmek isteyen insan sizinle sohbet etmek isteyen insan yanınızda kısa bir zaman bulunur daha sonra çeker gider... işte bu dakikada anlarsınız o kişiye hak ettiğinden fazla değer vermişsinizdir ve kendinize yazık etmişsinizdir...
ama unutulmamalıdır ki değer karşılık beklendiği zaman hiçbir anlam ifade etmez... siz yine değer verirsiniz karşınızdaki kişiye ve bunu ona belli edersiniz artık gerisi o kişiye klamıştır... vefalı ya da vefasız olması sizin kendi kişiliğinizi değiştirmenize neden olmamalıdır...
... ve sevdiği kadar yaklaşmak duygularınıza gem vurmaktır... o size gelmesede siz kendinizden ödün vermeyerek ona gitmeye devam edersiniz ta ki sizi önemseyene ya da sizi yok sayana kadar...
kesinlikle çok doğru bulduğum bir yazı. toplumumuzda insanlar ikiye ayrılmış durumda değer veren ve değer gören.. genelde değer veren kişiler hiçbirzaman verdiği değerin karşılığını alamaz. bunun basit sebepleri vardır: nankörlük, değer bilmemek gibi.. biz gene değer verenler olarak hiçbirzaman kendimizden taviz vermeyiz ama o karşılık vermeyenler kaybettikten sonra anlıyorlar işte ozaman neyin ne olduğunu.. biz gene bize yakışanı yapıp değer verelim onlar anlayacaklar nasıl olsa.. **
insan nisyanla malüldür demiş eskiler. ne kadar da güzel söylemişler. unutuyoruz, bize gösterilen ilgiyi, fedekarlığı, değeri... ucuz menfaatler için satabiliyoruz ilahımızı, inançlarımızı, dostlarımızı, yeri geldiğinde anamızı, babamızı... hele şu kapitalist çağ var ya! nankörlüğümüzü ve bencilliğimizi öyle bir kamçıladı ki kendimizi iyiden iyiye kaybettik. oysa bizden beklenen karşılık doğal bir karşılıktı bir menfaat değil! yani sevgiye sevgi, vefaya vefa, mertliğe mertlik... bunları dahi gösteremiyorsak en azından ihanet etmememiz, satmamamız... o güzel başımızı iki elimizn arasına alıp hayat ile ilgili algılarımızı bilinçli ve erdemli bir şekilde yeniden düznelemeliyiz.
tek amacı kendiyle rekabet edip karakterini zenginleştirmek olan bireyin, birbiriyle rekabet edip kişisel başarıya ulaşmaktan başka şey düşünmeyen, böylelikle yozlaşan bireyler ile sağlıklı bir iletişim kuramaması ve onlar arasında barış, huzur, sessizlik içerisinde yaşamak için gösterdiği çabaların boşa gitmesi durumudur.