"ben nasıl biriyim?" sorusunun cevabını aramaktır aslında. çünkü insanın kafasında, en çok kendisiyle ilgili soru işaretleri vardır. ve bir insan için en zor şey kendini tanımlamaktır. durmadan kendimizi anlatarak, görülmeyi ve dolayısıyla tanımlanmayı isteriz nihayetinde.
hayat dediğimiz nedir ki hergün herkesin birbirine oynadığı piyeslerle örülü bir tiyatro ve ben bu tiyatroda maskeler takmayıp kendimi oynadığım için kaybettim herşeyimi...
kendinizi başkasına anlatmayın.
sizi seven kişinin buna ihtiyacı yok; sevmeyen de.. inanmayacaktır zaten.
onun hayatında bir seçenek isen, onun senin için öncelik olmasına müsaade etme.
ilişkiler en iyi dengeli olduğunda yürür.
sabah uyandığımızda iki basit seçeneğimiz vardır.
tekrar uyuyup rüya görmek veya uyanıp rüyanın peşinden koşmak.
bize değer verenleri ağlatırız.
bize değer vermeyenler için ağlarız.
karşındakiler gerçek 'insan vasfı'na sahipse, hiçte zor olmayacak bir anlatımdır. tabi kendini iyi bilip tanımlama beceriside olmalı anlatanda. velhasıl; anlatmak değil gerçek insanları bulabilmek zordur. bulabilene aşkolsun!
ne anlatırsan anlat boştur denilen durumdur. karşındaki seni nasıl görmek isterse ona göre karar verir. bazen hisle, bazen mantıkla, bazen de şüphelerle.
tek bir insana bile anlatamazken, en sevdiğinin bile seni anlamadığına şahit olurken, herhangi bir insana, insan-lara nasıl anlatılabilir ki insan kendini.
Psikologlar buna kendini ifade etme/açma (self-disclosure) derler. şahsıma böyle tabirlerle gelmesinler bıktım... 'kendini aç' diyene cevabım 'açma kalmadı poğaça ister misin?' gibi abuk bir soru, boktan bir espri olur, koşarak uzaklaşırım.