kaç farklı hayatı, kaç farklı şekilde yaşıyor insan? altı cana kıydım ben. birisi, bir çatışma anında vuruldu; diğerini yaktılar. biri çarmıha gerildi ve ötekisi onun acısına daha fazla dayanamadı. intihar edeni de listeye yazınca toplamda beşe ulaşmak matematik dehalarının işi olsa gerek. ben ise aşka kurban verdiğim altıncının derdindeyim. toprağı bol olsun, en sevdiğim canım oydu benim. ne vakit güzel bakabilen bir çift göz görse yollarına düştü ardısıra bildiği bütün sevimli şarkıları mırıldanarak ve ne vakit bu uçsuz, bucaksız yollara düşse bezdi kendinden. yorulmadı hiç, kudretine hayran ve direncine şaşkınlıklarımı gebe bıraktı. her peşine düştüğüne kendinden bir kefaret ödemekten vazgeçse daha fazla yaşama şansı da olurdu elbet... ama tüketti kendini beyhude, en sevdiğim canımdı o...
şimdiyse yedinci canımın, bilemediğim bir yerindeyim. ya aklını yitecek bu seferki ya da en olmadı bir zaman pususunda çapraz ateşe alınacak. aksi mümkün değil, her türlüsünü gördü yıkımların ve tüm tehlikelerini biliyor bu cehennem hayatı yaşamanın. oyunlardan haberdar ve ummadığı, beklemediği birşey dahi kalmamış... temkinli o derece, korku da denebilir hani. endişesi ve telaşı yok ama yaşarken. ki akibetinin ne olacağını da kestirebilir bir bakış açısına sahip.
"insanlar yedi canlıdır." derler ve bu doğrudur...
ve fakat her insan, ancak bir hayatı yaşayabilir ve bunun için de altı canını vermesi gerekir. ardına baktığında insan verdiği altı tane can yoksa eğer, henüz yaşamaya başlamamıştır. ve öleceğini bilmenin tedirginliğini sırtında taşırken yaşayacağı bir hayatı olamaz zaten. ben mi? ben altısını da peşin öldürdüm ve zaman zaman "değer miydi bir hayat için?" diyorum. kendime verdiğim ürkünç ve cani bir cevap dahi tesir edemiyor yedinci canıma "değerdi" ve diğer altısı zaten öleceklerdi...
insan bir hayatı yaşar ama o hayatın tek bir rengi olamaz. eğer tek renkli ise yaşanan şey zaten hayat değildir...