sözlük başında saatlerini harcayan çoğu insanın uzun zamandır hiç yapmadığı.
en solcunuz kim lan? ya da en dindar geçineniz? en milliyetçiniz çıksın karşıma. en muhafazakarınız... ben yaptım oğlum ben yaptım! senin asla yapamayacağın bir şeyi yaptım. sen burada ideolojik sidik yarışmalarında dereceler elde ederken, rekorlara imza atarken, başkasının kırdığı saçmalama rekorkarını geliştirirken ya da egale ederken ben yol aldım. hepinizden öndeyim. insanlara "allah razı olsun" dedirtebiliyorum istediğim zaman. kim var burada bana rakip çıkacak çağrımı yineliyorum çıkın karşıma yetkin, aristokrat, kaliteli her bokun en iyisini bilen dallamalar buradayım bütün gücünüzle, entellektüel kabadayılığınızla vurun bana, tahrip etmeye çalışın. yapamazsınız cesaretiniz yok. size bir şey deyiveren gari: sözlük falan bunlar furuat. sokağa inmek lazım. ama kime anlatıyorum?
karşıdan karşıya geçmek sağlıklı bir insan için bile çok çok zorken bu memlekette... engellileri hiç düşünmeden politikalar üreten, yollar, kaldırımlar, hanlar, hamamlar, parklar, bahçeler, alt geçitler, üst geçitler yapan beceriksizler ordusu yönetirken ülkeyi... ideolojik hırslar gelebe çalmışken... insanlar uyutulup sağ gösterip sol vuruluyorken... ben insanlar için çok faydfalı işler yaptım az önce. hem de hiçbir karşılık beklemeden.
ilk önce gözleri o kadar iyi görmeyen bir amcanın karşıdan karşıya geçmesine yardımcı oldum. "allah razı olsun" diye üç kelime döküldü takma dişli ağzından. bu nasıl bir mutluluktur? bunlar ne kadar sihirli kelimelerdir böyle? ruhun yirmi bir gram olduğu söylenir durur sürekli. aslında bu yalandır. çok iddialı olmayalım eksiktir. insan iyilik yapınca ruhu hafifler. faydalı olduğunu düşünmdüğünde olur bu hafifleme. sabah namazına kalkan bir mü'minin vicdanen rahatlığı sarar insanı çepeçevre...
sonra kahveye girdim. bol çay, sigara içtim, tost yaptırdım. öküz gibi, hayatımda ilk defa tost yiyiyormuşçasına sesler çıkararak bir kaç ısırıkta sonlandırdım bu hayvanca ayini. kahveyi süzerken inceden bir iş kazasında iki elini birden kaybetmiş, kollarının yerine protez takılmış bir adam ilişti gözüme. protezler kamufle ediyordu ilk bakışta farkedemedim durumu. kahvehanenin ayakçısı çayı bırakıp uzaklaşınca aydım. adam protezleri ile çayını karıştıramıyordu. kafasını kaldırdı bana baktı. hemen yanına gidip çayını karıştırdım. cebindeki pipeti gösterdi bana. pipeti koydum ince belli bardağa. adam kaynar sıcak çayı pipetle içmek zorundaydı. hem de bir gün iki gün değil bir ömür boyu. belki hiçbirimizin çaydan aldığı lezzeti alamıyordu. ya soğuk içiyor ya da ağzı yanarak... "sağol" dedi memnun bir yüz ifadesiyle. sağol...