yok benim cumhurbaşkanım, yok benim cumhurbaşkanım değil...
öncelikle şunu belirteyim; cumhurbaşkanı kimin olursa olsun, bu vatan, benim vatanım.
ama insan kendi vatanında yabancı hisseder mi?
hissediyormuş...
sokakta dolaştığı her iki insandan birinin kendisinden çok farklı düşünce yapısına sahip olduğunu düşününce hissediyor. bakın! inanın, basit bir hazmedip hazmetmeme meselesi değil bu...
benim cumhurbaşkanım meselesinin tartışılması, dahe nelerin benim olmadığını sorgulamama sebep oldu... düşündüm... bu ülkede daha neler benim değil diye...
bu ülkenin gazeteleri benim gazetelerim değil...
bu ülkenin televizyonları da benim televizyonlarım değil...
hatta bu futbol takımları bile benim değil...
o derece yabancı geliyor artık bana bu ülkedeki herşey...
***
ama bu güzel topraklar benim...
***
öyle bir çevrede büyüdüm ki,
ne ilkokulda, ne lisede, ne de üniversitede; hiç abdulmuttalip, abdulkadir, abdulhumbara isimli arkadaşlarım olmadı benim...
darbe şakşakçısı, ordu yanlısı insanların yanında yetişmediğim gibi; atatürk'e ve görevini "adam" gibi yerine getiren devlet büyüklerine hakaret eden insanların arasında da yetişmedim.
şimdi sizler bana, "sen sokağa çıkmamışsın hiç pis elit burjuva" yaftası yapıştırabilirsiniz. ya da ahmet necdet sezer'in halkın cumhurbaşkanı olamadıgı, memur çocuklarının cumhurbaşkanı olduğu iddiasını hatırlatmaya çalışabilirsiniz.
evet, ben bir memur çocuğuyum. anası-babası iyi üniversitelerden mezun olmuş, çok iyi para kazanacakları işler yapabilecekken, bu vatana hizmet için memurlugu tercih etmiş, kıt kanaat geçinen, ama yıllardır namusuyla, dürüstlüğüyle çalışıp eve ekmek getirmeye çalışan bir anne-babanın çocuğuyum...
yazdığım entry'lerle günlerdir eleştiriliyorum. kendimi ülkemde yabancı hissetmemek için, biraz politikadan ve ülke gündeminden uzak kalarak eglenceli ve kinayeli bir iki satır yazmak için geldiğim sözlük ortamında yemediğim hakaret kalmıyor.
haklı olabilirsiniz...
çünkü; belki bu sözlük de benim değil, sizlerin...
asimilasyona boyun eğmeyerek kovulduğu memleketinden anavatanına göç etmiş bir insanın duyduğu his. zamanla geçiyor ama insanın içine işleyen dışlanmışlık hep mevcut.
(bkz: deliorman)
yabancı diye bi kitap vardı. sanırım albert camus diye bi adam yazmış. o kitapta insanın kendine yabancı olması anlatılır. ki insanın kendine yabancı olması ülkesine yabancı olmasından çok daha kötüdür ve eğer bu yabancılığın farkındaysanız bu durum katlanılamaz bir hal alır.
insanın ülkesine yabancı olması üstesinden gelinebilecek bir haldir. allah insanı kendine yabancılaştırmasın..
haa bi de marx beyfendinin yabancılık kavramı vardır o apayrı bir konudur. ama en ilginci marx ın yabancılık kavramıdır..
antalyada*genellikle dışarıdan müşteri alan bi otelde kaldıgınızda gercekleşen durum. insanın türküm uleeyyn diye bagırası gelmekte ve boşta bulunup bikaç kez kendini dışa vurabilmekte.*
benim yerime ülkemi sahiplenecek başkaları var ve sahiplenenlerinde ne oldukarı belli düşüncesiyle, insanın kendi ülkesinden soğuması ve kendi ülkesine yabancılaşmasıdır. türkiye türklerindir değil mi? bence artık değil.
ülkende senden çok başkalarının rahatça yaşadığını hissettiren bir durumdur. tatile gittiğin otellerde türk olduğun için önemsenmezsin. türkçe dışında bir dil konuşanı görünce iki büklüm olan beller seni görünce kazığa çevrilirler. hatta bir de azar yersin. tabii işin bir de siyasi ve ekonomik boyutu var ki; sorma gitsin. yakıtı dolarla almak, ev sahibine avro ile depozito vermek gibi... türk lirasına ne oldu diye düşünürsün.
insanı kendi ülkesinde sürekli tetikte yaşamaya sevk eden olaydır. yaptığın alış verişte kurduğun arkadaşlıkta ya da sokakta hiç tanımadığın insanları gözlemlediğinde burası benim ülkem mi ya da ben mi anormalim yoksa onlar mı sorusunun beyninde dönmesi sonucundan buralardan gitmeliyim hissine kapılmandır.