Beynin pas tutmuş hücrelerinde örümcek ağı kaplamış bir silüetin yeniden, tüm canlılığıyla bilinçaltından kalbe inişidir.
9 yaşınızdaki cümlelerinizle konuşmaya başlarsınız. Ömür sanki hiç geçmemiştir sizin için. Hala aynı okul yolunda koşuyor, hala aynı masumiyetle seviyorsunuzdur. Aradan geçen zaman, izlerini ikinizin de hayatına çıkmamacasına kazımıştır lakin cildinizdeki kırışıklıklarda bile ilk öpücüğün alevi yeniden yanmaya başlamıştır.Söylemek isteyip de söyleyemediğiniz ne kadar cümle varsa bir çırpıda sıralayıvermek istersiniz. Vedalaşırken nasıl üzüldüğünüzü, her soğuk akşamda onu düşündüğünüzü, bazı geceler rüyalarınızda bile onu gördüğünüzü anlatmak istersiniz. Ama bir daha olmayacak dediğinizi yeniden bulmanın heyecanıyla her şeyi unutursunuz.
O anı dondurmak, öylece kalmak, ve hatta o anda oracıkta ölmek istersiniz. Ve belki de hayatınızda ilk defa teknolojinin aslında o kadar kötü bir şey olmadığını farkedersiniz. Son mektuptaki yanık sayfa gözünüzün önüne gelir klavyenizden onu ne kadar özlediğinizi yazarken.
farklı sonuçlanabilecek bir durum.
böyle bir çift tanımıştım ikisininde birer çocuğu vardı ve birbirlerini sevmekten hiç vazgeçmemiş koca insanlardı ikiside eşlerinden boşanıp birbirleri ile evlendi.
20 yil olmasa bile 8 yil sonra ilk askini bulmak, ya da onun tarafindan bulunmak gercekten tarif edilemez bir duygu. cünkü ister istemez gecen zamana bakiyor ve bu zaman icinde neler olmus neler bitmis hatirliyor. bununla da yetinmeyip kendi kisiligini ve ilk askinin kisiligini yeniden tartiyor ve görüyor ki bazi seyler hic degismemis... degisgen bir dünyada rahatlatici bir düsünce.