Mevsimlerden yaz, kavurucu sicaklar. Deniz kiyisinda bir sise sarabi yuvarlamissiniz. Sonra denize dogru kosma vakti bir de vakitlerden gece ise allahim o nasil bir ozgurluk hissi o nasil bir ben burdayim deyis sekli. Denemeyenler denesin. Muhtesem otesi.
Motoruna atlarsın, Yalıkavak'tan çıkıp Tilkicik koyu'na gelirsin. Hazirandır ve sabahın 4'üdür. Herhangi bir yere bağdaş kurup oturur, koya bakmaya başlarsın. Gün doğmaya yeltenirken, hayatta bulabileceğiniz tüm renkler, koyun kayalıklarında ve denizin üzerinde belirir, yok olur, batar, çıkar. Yalnızca 45 dakikada hem de. Ölseniz, gam yemezsiniz. Hayatın, neden hayat olduğunu; neden bu kadar güzel ve vazgeçilmez olduğunu, bir daha anlarsınız...
yağmurlu bir havada yüzüme vuran yağmur damlalarını içimde aşkın acısını hissederek, kulağımda onu anımsatan bir müzik dinleyerek, gözyaşlarımı yağmur damlalarına saklayarak yürüdüğümde... yaşadığımı öyle çok hissederim ki ben.
Beynin mahşer yeri gibidir ve yolda kulaklıkla yürüyorsundur. Bedenin devinimidir bu sadece ruhunsa hala yatakta kalmıştır. Onu orada bırakıp da gelmişsindir. Durakta otobüs beklemeye başlarsın ve 5 dakika sonra yanlış şeritte olduğunu fark edersin. Küfrün en alasını haketmişrir bu şehir çünkü geçmen gereken bir üst geçit vardır ve hava da bokun gibidir. işte tam o anda karşı şeritteki otobüs durağına bir kamyon girer. (bkz: öpüşme sahnesi var dendi)
kış mevsimi sevgilin ve sen sahildesin yeni yağmur yağmış hala hafif hafif yağıyor hava soğuk ıslanmışsınız bankta oturuyorsunuz göle karşı, böyle martılar uçuşuyor, sahilde kimse yok, su hafif dingin rengi griye dönük, gökyüzü kapalı bi renkte, üşüdüğünüz için el elesiniz sevgilin aynen şöyle der -şu anda seni öpmek istiyorum...***
Öyle bi hissedersin ki yaşadığını iliklerine kadar.
Deniz kenarındasındır, Soğuk iliklerine kadar işler, rüzgar yüzüne yüzüne eser. Hatta o kadar şiddetlidir ki nefesini keser. işte o nefesinin kesilmesinin ardından aldığın ilk nefeste yaşadığını hissedersin.