insan üzerine düşünceler

entry1 galeri0
    1.
  1. Modern insanın yaşadığı problemlerin tümü göze alındığında Batı düşünce geleneği içinde kalınarak bu problemlerin tümü aşılabilir mi? Çağımızda modern özne olarak tanımlanan insan, söz konusu Batı düşünce geleneği içerisindeki hangi sistem içinde ele alınarak bu sorunlarına çare bulabilecek?

    Varoluşçuluk, bilimsellik üzerinde temellendirilen insan görüşleri ya da süreç düşüncesi gibi farklı düşünce akımlarından hangisi ya da hangileri modern insan için geleneği aşan ve kuşatıcı cevaplar sunabilir?

    Bu ilk bakışta bir felsefi antropoloji arayışı olarak görünüyor. Felsefi antopolojiyi; genel olarak insanbilim ya da antropoloji olarak bilinen disiplinin ekseninde tanımlanan bir felsefe etkinliği olarak tanımlarsak insanın özü ve bunun belirli bir somut yaşam içinde gerçekleştirilmek üzere kuruluşu ya da oluşturulması üzerine felsefi ve kuramsal etkinlikler ve öğretiler alanı olarak ifade edebiliriz.

    Buna göre olması gereken tutum; bir yandan bilimlerin geliştirdiği bilgilerden yararlanarak belirgin bir insan fikrini şekillendirmeye çalışırken, diğer yandan da doğa bilimleri ile insan bilimleri ya da tin bilimlerinin sonuçlarını bağlantılandırmaya çaba göstermeliyiz. Bütün bunlar insan varlığının temel niteliğini ya da özünü kavramaya ve daha da ötesi bu varlığın anlamını metafizik yönden değerlendirmeye yönelik bir ilginin ögelerini meydana getirir. Bu felsefi tutum, genel anlamda insan varlığının bir felsefesi olmak iddiasındadır.

    Peki "in­san" de­nil­di­ğin­de, zi­hin­de can­la­na­cak olan ve mo­dern öz­ne­nin bu­na­lım­la­rı­na çö­züm üre­te­cek bir fel­se­fi an­tro­po­lo­ji an­la­yı­şı var mı­dır?

    Kla­sik an­lam­da bir fel­se­fi an­tro­po­lo­ji de­ğil ama Var­lık ve Tan­rı an­la­yı­şı bağ­la­mın­da can­lı­cı(organik), di­na­mik ve iliş­ki­ler için­de ta­nım­la­na­cak olan bir fel­se­fi an­tro­po­lo­ji; süreç felsefesi ile sun­ulabilir. Baş­ka bir ifa­dey­le, sü­reç fel­se­fe­sin­de in­sa­nın ta­nı­mı üze­rin­de sı­nır­la­rı be­lir­len­miş te­mel bir ar­gü­man ol­ma­sa da, süreç koz­mo­lo­jisi ve te­olo­jisi çer­çe­ve­sin­de, Ba­tı fel­se­fe ge­le­ne­ğin­de ya­şa­nan on­to­lo­jik bu­na­lım­la­ra ge­le­ne­ği aşan bir çö­züm önerisi üretilmiştir.

    in­san fel­se­fe­si bağ­la­mın­da üç te­mel prob­lem üze­rin­den gi­de­rek bu so­ru­nun çö­zü­mü­nü ara­yabiliriz;

    (i) in­sa­nın de­ne­yim­le­ri ve do­ğa­sı iki ay­rı alan ola­rak alı­na­bi­lir mi, eğer alı­nır­sa bu iki alan ara­sın­da­ki iliş­ki na­sıl te­mel­len­di­ril­me­li­dir? Özel­lik­le Des­car­tes’la bir­lik­te dü­şü­nen ve yer kap­la­yan in­san an­la­yı­şı­na, in­sa­nı iki ay­rı töz ola­rak de­ğer­len­di­ri­len iki­ci(düalist) yak­la­şı­ma süreç düşüncesi içerisinde nasıl bakabiliriz?, bu­nu bir prob­lem ola­rak görebilir miyiz?

    (ii) iyi, kö­tü ve gü­nah iliş­ki­si içe­ri­sin­de in­sa­nı na­sıl ko­num­lan­dı­ra­ca­ğız?

    (ii­i) Bi­linç ve öz­gür­lük iliş­ki­sin­de, sü­reç için­de in­san ne­dir?

    Bu üç so­ru­nun te­mel­len­di­ril­me­si için süreç düşüncesindeki koz­mo­lo­ji, ya­ni do­ğa an­la­yı­şı­nın na­sıl ta­nım­lan­dı­ğı­nın bi­lin­me­si ge­re­kir. Çün­kü süreç düşüncesi da­ha çok koz­mo­lo­ji ve te­olo­ji üze­rin­de dur­ur. Bu iki­si an­la­şıl­dı­ğın­da in­sa­nın bil­fi­il var­lık ola­rak ko­nu­mu or­ta­ya çık­mak­ta­dır.

    Süreç koz­mo­lo­ji­si­nin te­mel kav­ram­la­r, hareket, bağ­lan­tı, bil­fi­il var­lık, son­suz nes­ne ve on­to­lo­jik il­ke­dir.

    “Bil­fi­il var­lık” bü­tün evrenin te­me­lin­de va­ro­lan, her ­şe­yin ken­di­sin­den ya­pıl­dı­ğı, elek­tron­lar­dan galaksilere ka­dar bü­tün sis­te­mlerin için­de yer alan en te­mel ya­pı ta­şlarıdır. Buna göre sürecin bir bütün olarak değerlendirilmesi durumunda, ne Leibnizin "monad"cı anlayışına ne de atomcu bir anlayışa indirgenemeyeceği görülür. Tüm evren "ilişkiler" üzerine kurulu bir bütündür, her şey birbiri ile irtibatlıdır. Psikoloji biliminde Jung'un "eşzamanlılık" kavramı ya da fizikteki "kuantum dolanıklık" olgusu bu kozmik irtibatın sadece iki örneğidir.

    Buna göre en ge­nel an­lam­da in­san, bü­tün bil­fi­il var­lık­la­rın iliş­ki­siy­le ev­re­nin tü­mü­nü içe­re­bi­len bir var­lık ola­rak ta­nım­lan­abilir. Evrendeki her şey bil­fi­il var­lık­tan oluş­muş­tur. in­san da bu bil­fi­il var­lı­ğın bir par­ça­sı­dır ve bil­fi­il var­lık­la­rın iliş­ki­sin­den mey­da­na gel­miş­tir.

    Pe­ki di­ğer var­lık­lar­dan in­sa­nı fark­lı kı­lan ne­dir? Sü­reç düşüncesinde evrendeki bü­tün bil­fi­il var­lık­lar, zi­hin­sel ve fi­zik­sel ku­tup ola­rak, bir­bi­rin­den ba­ğım­sız ol­ma­yan ve bir­bi­riy­le iliş­ki için­de olup bir­bi­ri­ni ta­mam­la­yan iki yö­ne sa­hip­tir­ler. Do­la­yı­sıy­la bu yak­la­şı­m, Des­car­tes’ın iki­ci(düalist) var­lık an­la­yı­şı­nı aş­tı­ğı gi­bi in­san do­ğa­sı açı­sın­dan da tar­tış­ma­la­rı bir­ci(monist) bir yak­la­şım bağ­la­mı­na ta­şı­mış­tır.

    Düşünce tarihinde, özel­lik­le An­tik Yu­nan’dan baş­la­yarak mad­de-form iliş­ki­siy­le ta­nım­la­nan bir in­san an­la­yı­şı­ olduğu bir gerçektir. Bunun yanında, “Tan­rı ima­jın­da­ki in­san” an­la­yı­şıy­la beraber “Tan­rı­nın ya­rat­tı­ğı fa­kat do­ğuş­tan ve tür ola­rak gü­nah­kar olan in­san” an­la­yı­şı­nın Ba­tı fel­se­fe ge­le­ne­ğin­de­ki iki te­mel prob­lem ala­nı­nı oluş­tur­du­ğu­nu be­lirt­mek gerekir.

    Bu­na ek ola­rak, ge­le­ne­ğe ana ren­gi­ni ve­ren Ay­dın­lan­ma fel­se­fe­si, te­mel ba­kış açı­sı­nı Kant’ın ay­dın­lan­ma çağ­rı­sın­da so­mut­la­şan “ken­di ak­lı­nın er­gin­li­ğiy­le ayak­ta du­ra­bi­len in­san an­la­yı­şı”, akıl ve kut­sal ara­sın­da bir kı­rıl­ma­yı be­lir­gin­leş­tir­miş­tir.

    Tüm bu problemler, in­sa­n ak­lı­nın kut­sal­la bir­leş­tir­me­siy­le aşı­la­bi­lir. Ay­dın­lan­ma’nın ras­yo­nel in­san kur­gu­su­na ek ola­rak ik­na ve sev­gi­ye da­ya­lı, kut­sal ile ba­rı­şık bir in­san an­la­yı­şı çözümü getirebilir. Ay­rı­ca, in­sa­nın kut­sal ola­na yak­la­şa­rak ak­li ira­de­siy­le prob­lem­le­ri aşa­bi­le­ce­ği­ söy­le­nebilir. Bunun için öncelikle in­san do­ğa­sı­nı iki­ci(düalist) ya­pı­nın ve in­dir­ge­me­ci yak­la­şı­mın dı­şın­da de­ğer­len­dirmemiz gerekiyor.

    Pe­ki iyi­lik, kö­tü­lük, gü­nah iliş­ki­sin­de in­sa­nı na­sıl ko­num­lan­dı­ra­bi­li­riz?

    Süreç düşüncesinde kötülüğün reel bir nedeni yoktur bunun yanın da iyiliğin yokluğunda meydana çıktığı da belirtilir. iyi­lik ve kö­tü­lük iliş­ki­sin­de kö­tü, en temelde, in­sa­nın ken­di­si­ni ger­çek­leş­ti­re­me­me­si du­ru­mu ola­rak de­ğer­len­di­rilebilir. Çünkü, yeni doğmuş bir insanda hem zi­hin fonk­si­yon­la­rı hem de ah­la­ki de­ne­yim­ler tam olarak ha­zır de­ğil­dir. Her­ şey de­ne­yim­le ve iliş­ki­ler için­de zamanla or­ta­ya çı­kar. Kötülüğün doğadaki örnekleri içinde aynı durum geçerlidir.

    Bu­ra­da süreç koz­mo­lo­ji­si­ne bak­mak ge­re­kir. Çün­kü süreç koz­mo­lo­ji­sin­de geç­miş, şim­di ve ge­le­cek iliş­ki­sin­de bil­fi­il var­lık olan in­san, sü­rek­li bir akış içe­ri­sin­de­dir. Geç­miş, şim­di ve ge­le­cek için­de her­ şeyin bir an­da var olup yok ol­ma­la­rı­na ben­zer şe­kil­de in­san­la­rın ey­lem­le­ri de bir an­da var olup yok ol­mak­ta­dır.

    Sü­reç fel­se­fe­sin­de son­suz nes­ne ola­rak ta­nım­la­nan bu yok ol­ma sü­re­ci, bü­tün bir oluş sü­re­ci­ni di­na­mik ola­rak özün­de ba­rın­dı­ran bir var­lık­tır. Bu­ra­da son­suz nes­ne­yi önem­li kı­lan nok­ta, bü­tün evreni ken­di içe­ri­sin­de res­met­me­si, olan ve ol­mak­ta olan her­ şe­yi içe­ri­sin­de ta­şı­yan bir "soyut form" ol­ma­sı­dır. Her bil­fi­il var­lı­ğın geç­miş­te yap­tı­ğı her ­şey hem şim­di­si­ni hem de onun bir son­ra­ki ya­pa­cak­la­rı­nı be­lir­le­mek­te­dir. Böy­le­ce in­san sü­rek­li iyi dü­şün­mek ve iyi dav­ran­mak­la var­lı­ğı­na da­ir an­la­mı, de­ne­yim­le­ri ve di­ğer bil­fi­il var­lık­lar­la iliş­ki­sin­de in­şa ede­bi­le­cek­tir.

    Evren içinde insan sü­rek­li iyi ol­ma­ya da­vet edilir. Süreç düşüncesinde bü­tün var­lı­ğın or­ta­ya çık­tı­ğı te­mel il­ke­ “sev­gi” kav­ra­mıdır. insanın kendini gerçekleştirememesi durumunda ortaya çıkan kötülükten ancak bir bilinç uyanıklığı ile kurtulunabilir. insan doğuştan günahkar bir varlık ta değildir, öz­gür ira­de­si­ni kul­la­na­rak, ken­di de­ne­yim­le­riy­le iyi-kö­tü ve gü­nah ola­nı in­şa et­me im­kanı vardır.

    in­san an­cak top­lum, do­ğa ve Tan­rı’y­la olan iliş­ki­si ve de­ne­yim­le­riy­le ken­di öz­gür­lü­ğü­nü el­de eder. Do­ğuş­tan kim­se öz­gür de­ğil­dir. Do­la­yı­sıy­la öz­gür­lük, sü­reç için­de ve in­sa­nın ak­li ira­de­siy­le ken­di var­lı­ğı üze­ri­ne dü­şü­ne­bil­me­siy­le or­ta­ya çı­kan bir “in­san ol­ma” du­ru­mu ola­rak ta­nım­la­na­bi­lir. Bu ne­den­le insan; iyi­yi, kut­sa­lı, gü­ze­li, öz­gür­lü­ğü "de­ne­yim­le­ye­bi­len" bir var­lık ola­rak ortaya çıkar. Diğer türlü insanın özgürlüğünden bahsedilemez.

    So­nuç ola­rak in­sa­nı, etik ve es­te­tik de­ne­yim­le­ri çer­çe­ve­sin­de var­lı­ğı bi­çim­len­di­ren, de­ne­yim­le­riy­le, bil­fi­il var­lık­lar­la iliş­ki­sin­de iç­kin olan Tan­rı­’ya yö­ne­len, kut­sa­lı an­la­yan, an­lam­lan­dı­ra­bi­len ve bü­tün bil­fi­il var­lık­la­rı geç­miş, şim­di ve ge­le­cek çer­çe­ve­sin­de ak­li ira­de­siy­le dö­nüş­tü­re­bi­len bir can­lı ola­rak ta­nım­layabiliriz. Bu tanımlama modern insanın yaşadığı problemler düşünüldüğünde bize yeni bakış açıları sunabilir.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük