her bir zerremiz, hücremiz, kalbimiz, karaciğerimiz, böbreklerimiz hata üzerine hata yapıyor, belki yüz, belki milyarlarca kez, hataların dur durak bilmeden biriken ilerleyişi ölümün mutlak doğasını kaçınılmaz kılıyor hepimiz için.
ölmek için yaşıyorsunuz.
bağlı olduğumuz inançların, cinsiyetimizin, aldığımız eğitim ve diplomanın hiçbir kıymeti harbiyesinin kalmayacağı, zaman ve mekan duygusunu yitireceğimiz, geride kalan her şeyin bir rüya gibi algılanacağı o ana tanıklık etmek için yaşıyoruz.
kan damarlarımız doğru biçimde çalışmaz, kaslarımız zayıflar ve derimiz esnekliğini kaybeder, kendini yenileyemez hale gelir, kırış kırış olur, kemiklerimiz kırılır, eskisi kadar hızlı ve atik biçimde koşamayız, merdivenlerde nefes nefese kalırız bazen, kalbimiz bir hızlanıp bir yavaşlamaya başlar, beynimiz küçülür, böbreklerimiz suyu eskisi gibi arıtamaz, karaciğerimiz gerekli enzimleri salgılama niteliğini yitirir, bağırsaklarımız yara bere içinde kalır ve gerekli vitaminlerin birçoğunu dışarıdan edinmek zorunda kalırız. ama nereye kadar...