hayallerle paralel seyreden hayal kırıklıkları.
hayalleriniz büyüdükçe, onları karşılayan hayal kırıklıkları da bir o kadar büyüyor ve çoğu zaman büyüyen hayalkırıklıklarımız altında eziliyoruz.
insanın küçüldükçe büyümesi temeline dayanan sav tam da bu çıkmazı gizlemek için ileri sürülmüş olsa gerek.
mücadele ederken hissedilen acıya dayanamayan bünyeler, boyun eğmeye ülvi bir anlam eklemek istemiş olsa gerek.
oysa ki hayalleri olmadan bir insanın gelecek algısından söz edebilir miyiz?
geriye sadece kabullenme ve esaret kalmaz mı?
bu esareti ülvileştirerek, insanı yalınlaştırdığını düşünen fikir babaları, teslimiyetlerine methiyeler düzmenin yanısıra, haleflerini de zavallılaştırmış olmuyorlar mı?
insanın var olmasına ilişkin şimdiye dek ne söylenmişse, hepsinin üzerine bir acaba eklenebiliyorken,nefes aldığın anın dışında, iki dakika sonra var olup olamayacağından emin değilsen ve yok oluşunun ardında koca bir hiçliğin mi yoksa sonsuz bir hayatın mı seni beklediğini bilememenin ağırlığı bazan fazla geliyor.sonsuzluğun ortasında dünya denilen bir gezegendesin insan olmanın dayanılmaz ağırlığı bence tam da burada başlıyor.
kaldıramayanın üstüne almaması gereken uydurma ağırlıktır. genelde boş duygusallıkları şişiren ergen bünyeler tarafından hissedilir. büyük hadron çarpıştırıcısı tarzında insanın çapının gerçekte ne olduğuna dair eserler incelenerek rahatça üstesinden gelinir.
bunun adı her ne olursa olsun, dünyada yaşayan milyarlarca insanın empatiden yoksun bir şekilde yaşayarak, karşısındaki insana zarar verdiğini bile bile o insanlara kendi bencil hissiyatları yüzünden zarar vermeyi umursamayarak yaşaması da insanların canını sıkan durumlardandır.
duman bir şarkısında diyor "hepimiz bir hayvanız, insan olmak kavgamız." işte olay bundan ibaret. aslında hepimiz bir hayvanız. dünyada ne kadar başarılı olduğumuz önemsiz, ne kadar paramızın olduğu ya da ne kadar büyük makam sahibi olduğumuz önemsiz.
etrafımızdaki insanları kendi bencil tavırlarımız yüzünden yıpratmıyorsak, kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkasına yapmıyorsak, kendi hedeflerimiz için başkalarını ezmeyi göze almıyorsak o zaman insan olabilmişizdir.
vakti zamanında şişli meydanında bir adam kafasını yere vuruyordu. sara kriziydi. elimdeki defter ve kitapları atıp adamın kafasını tutmaya başladım. meydandan yüzlerce kişi geçiyor ve bir tanesi bile yardım etmiyordu. yanımdaki arkadaşlarımdan adamın ayaklarını tutmasını istediğimde "boşver amına koyim, ayak yapıyor" dediler. ben daha fazla sinirlenerek adamın kafasını tuttum. adam her kafasını vurduğunda elim yerle temas etmeye ve kanamaya başladı. nitekim yüzlerce insan içerisinden bir tanesi daha geldi ve ayaklarını tuttu adamın. bu sırada arkadaşlarım beni orada bırakıp yollarına devam ettiler. adamın krizi geçince, kendinde misin iyi misin dediğimizde bilindik duygu sömürüsüne başlayarak para istemeye başladı. hiç bir şey diyemedim, sara krizine girmiş ve gerçekten parası yok olabilir. ya da sadece para toplamak için ayak yapmış da olabilir.
şimdi bunu söylememin sebebi, eğer bu adam ayak yaptıysa insanların duygularını sömürmüş demektir. ve insanlıktan nasiplenmemiştir.
bu adam ayak yapsa da yapmasa da, adamın ayak yaptığını söyleyerek adama yardım etmek istemeyenler insanlıktan zaten nasiplenmemiştir.
o adamın yerinde gerçekten sara krizi geçiren biride olabilir, benim elim kanamışken bir insanın kafasını o halde düşünmekten daha büyük acı verecek bir şey olamaz.
bu kadar mı yabancılaştık insanlığa? sokakta bir insan bıçaklansa ve yerde yatıyor olsa aman bulaşmayayım bana da salça olurlar diyebilecek kadar mı çıktık insanlıktan? bırakalım acı çekenler kendi acılarıyla yüzleşmeyi mi öğrensinler?
insan olmanın ağırlığı budur. kendinden önce diğerlerini de düşünebilmektir, gerekirse başkası için kendinden fedakarlık etmektir.
vakti zamanında televizyonda sokak ortasında kapkaç sonrası bıçaklanan bir gencin ölümünü haber yapmışlardı. mahallede kimse aman polis ambulans ararsak bize de musallat olurlar diyerek polis ya da ambulans aramamışlardı. nitekim çocuk yol ortasında kıçı kırık bir telefon için can vermişti.
kendi canımızı kaybetme korkusu yaşadığımız kadar (eğer yaşıyorsak) diğer insanlarında bu korkuya sahip olduğunu düşünmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. düşünün, o gün o çocuk için gencecik çocuk için polis ve ambulans aramayanlar yarın öbürgün aynı şey başlarına gelse insanlığın kalmadığından dem vuracaklar.
siz ne kadar insan oldunuz, ne kadar insanlık hakediyorsunuz? önce ona bakılır efendiler.