çoğu insan görünümlü varlıkların seni algılamaması demektir. duygu, düşünce, vizyon ve davranış gibi özellikleri içinde barındırması mecburi oluşumdur. bunları taşımayan varlıklara insan dışı varlıklar denir.
engin gençtan ın insan psikolojisini basit bir dille anlatan kitabının adı.
birey ve toplum konusunda, kişilerin diğer bireylerle ilişkisi ve toplumdaki uyumunu da şöyle anlatır kitabın bir bölümünde;
"insan eskisinden çok daha fazla sayıda insanla, çok daha kısa süreli, daha yüzeysel ilişkiler kurma eğilimindedir.bu, soğuk bir günde karşılaşan bir grup kirpinin öyküsüne benzer. kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulurlar, ama dikenleri birbirine batar. birbirlerinden ayrıldıklarındaysa soğuktan rahatsız olurlar. ileri geri hareket ederek sonunda dikenlerini batırmadan birbirlerini ısıtabilecekleri en uygun uzaklığı bulurlar."
sevgiyi "sevgi, diğer insanları da kendimiz kadar sevebilmeyi içerir, kendimizden çok ya da kendi yerimize değil. bir başka deyişle, sevgi, diğer insanların seçimlerini kendi seçimlerimiz gibi sevebildiğimizde gerçekleşir.ama sevgi tek bir yaşantı değil süreçtir."
mutluluğu "o anda yaşanılan her şeyi hissedebilmektir."
orhan velinin aşk resmi geçidi 'ndeki son dörtlük geldi aklıma;
......
Gelelim sonuncuya.
Ona baglandigim kadar
Hiçbirine baglanmadim.
Sade kadin degil, insan.
Ne kibarlik budalasi,
Ne malda, mülkte gözü var.
Esit olsak, der,
Hür olsak, der.
Insanlari sevmesini de bilir,
Yasamayi sevdigi kadar.
.
oysa ne çok insan var...
insan olmaları, hepsinin ortalıkta bedenleriyle insan kılığında dolaşmalarının yanında, ruhlarıyla da ne kadar insan olabildiklerine bağlı.
ne kadar insan olabilmek(!)(?);
insan, yetişmesi en zor olan mahluk.
ihtiyaçları sağlanmalı, bakılmalı, ilgilenilmeli ve hepsinden önemlisi sevilmeli.
insanın olgunluğundan bahsederken, 'hamur' ve 'maya' gibi kelimeler kullanırız.
maya: buna bir şey demek çok mümkün değil benim için, ilim, bilim, felsefe, mantık bunun içinden çıkamamışken. yine de bir deneyeyim kalemimi kıracak değiller ya.
bir damar bu maya. hani, pekmez sucuğu olur, cevizli pekmez sucuğu. benzetmeye çalışırsak bilmeyenler için; hortum gibidir, dağılmadan durması için pekmez ve cevizler bir ipe tutundurulurlar. işte insanın mayasını, bu ipin varlığına benzetiyorum. aynı zamanda ipin cinsi, kalitesi gibi mayanın da değişeceğini düşünüyorum. bu ip olmaz ise ortaya pekmez sucuğu diye bir şey çıkmaz da serilerek kurutulmuş pestil çıkar ki bu da kumaş gibidir: ilk ele katan istediği şekli verecektir. özü, iradesi olmayan. bunu ise insana benzetmek hiç içimden gelmiyor.
hamur, ya hamur!
hamurun 'iyi' olması; katılan suyun miktarıyla çok alakalı. un miktarına göre su katmalı.
su, hamuru hamur yapan iken sevgi de insanı insan yapandır.
hamurun suyu az olunca unu dağılır, bir araya gelemez. verilmiş bol un ama verilmemişse yeteri kadar su, bir araya gelmez onca un, araya gider, etrafa saçılır, dağılır, kendini bulamaz.
değil midir; sevgisi yeterince verilmemiş ruhlar bir bütün olamazlar hayatları boyunca. dokunanın elinde dağılıverirler de dokunana acı verirler sadece. dokunan, belki bir süre uğraşır, emek verir; emeğinin teri eksik olan suyu karşılarsa ne mutlu emek harcayana. ki bir "can"ın insanlaşmasına vesile olmuştur. ya "can"a ne demeli kendini bulmanın tadını çıkarsın gönlünce.
ne bedenler gördüm, bol unla ihya edilmiş yaratıcısı tarafından da, eline verilen ebeveynler katamamışlar suyu yeteri miktarda. dağınıklar, acı içindeler. toparlanamazlar, sağda soldadır parçaları.
ee, böyle bedenler ebeveyn olursa neler olur?!
ya; katıverirler una suyu ölçüsüzce de; cıvır, cıvır, cıvır. dokunana yapışır, üstünde kalır, bin pişman eder dokunduğuna, vesselam çekilmez.
ya da; eksiği bilirler de, tecrübeleri ve emeklerinin teriyle bir kıvama gelebilirler. ki bunlar, ne ala hamur yoğurur.
notumsu: tüm çeşitlerin yanısıra, 'ol' mayı bilenler illaki olgun ellerle yoğurulmaz. mayasıyla hayatın yoğuruşunu kavrayabilmiş, nice yalnız 'ol' muş(lar) vardır.
''Dünya hayatı bir oyun-eğlence! Hakikatin bilgisine ulaşabilmek ise mustazaf, yani zayıf düşürülmüş kitlelerin kurtuluşu ve iyiliği yönünde salih bir çaba göstermek, bunun için riyadan uzak bir emek vermekle olası. Gördüklerimiz, esasında görmeye yatkın olduğumuz sahnelerdir. Bunu istediğimiz, esasında bu nedenle tedirginlik duymadığımız sürece, görüntülerle oyalandığımız bir labirenttir hayat. Demek ki insan olarak henüz tamamlanmış sayılmayız, edimlerimiz ve seçimlerimizle insan olmaya devam ediyoruz.'' *
psikoterapist prof. dr.engin gençtan'a ait bir kitap. kitapta insanın ruh haline bağlı olarak ortaya çıkan ve insani değerler olarak nitelendirilen özelliklerin insanı nasıl mutlu ettiği üzerine farklı bölümler var.
birey ve toplum
ana-baba ve çocuk
insanlardan korkmak,öfke ve düşmanlık
değersizlik duygusu
kaygı
sorumluluktan kaçış
yalnızlık
ortam-yaşam ilişkisi
nevrotik kısır döngü
yaşam ve ölüm
kendini yaşamak