gece gece kafamı karıştırdı. doğru bir söylem midir, ben neyi arıyorum diye, sarhoş aklımı bayağı bir zorladı. anladm ki, benim bir isteğim var; takdir edilmek. böyleyken durum istedim ki, güzel bir şeyler yazayım da takdir edileyim. yazmaya başlayınca, farkettim ki o yazma isteği, yazmaya başlayana kadarmış. anlamıyorum sait faik nasıl söylemiş ''yazmasaydım çıldıracaktım.'' diye. ben de yazmasaydım çıldıracaktım belki, ama yetti iki satır bana lan. kendi sözcüklerimi seçtim, dikkat ettiyseniz, kelime yerine sözcük kullandım,gidişata kendim karar vermek çok hoşuma gidiyor çünkü. hep okudum ben, hep imrendim yazayım diye, yazdım arada sırada ama hep kendim okudum sonrasında. ne kadar güzel yazdığımı düşündüm, gücüme sevindim, yeteneğime övündüm. şimdi ise karşımda er meydanı diye düşünüyorum, ortalığa salıyorum yavrularımı, bakalım büyüyecekler mi, yoksa şidiye kadar yüzbinlercesinin akıbeti mi gelecek başlarına...
aslında böyle çok karamsar gibi göründüm, halbuki çok mutluyum, kime ne demeyin kırarım kalbinizi, birilerinin umrunda olmak için yazıyorum dedim başta. hem o aynı sait faik değil miydi ''yaza yaza yazar oldum'' diyen. benim de önümde uzun yolum var, yılmadan, yeteneksizliğimden şikayet etmeden yazacağım, hoşa gidene kadar yazacağım, hiç hoşunuza gitmezse de bana, gözleriyle göremeyenlerin kulaklarını patlatmak kalıyor, ya da dünyayı ele geçirme planlarıma devam ederim öyle olursa. ama yazdığım yolun gelecekteki yolum olduğunu görürsem, beni ilk beğenme şerefine nail olan şahsa bir cumhuriyet altını takmazsam adam değilim. hatta aynı kişiye bir de eski model bilgisayar hediye ederim, ekran koruyucu açıp sismograf olarak kullanılabilir, olası bir depremi gözlemlemek ayrı bir sevinç olur adama. evinin yakından yol geçiyorsa olmaz ama, ağır bir araç falan geçer mazallah yanlış bir alarm sonucu mahalleden dayak yemesi işten değil.