kabadayı filminde şener şen'den çok beğendiğim bir sahneyi akla getirmiştir.
--spoiler--
Ben hastayım, bu hastalık şey... Unutuyorsun... Herkesi, herşeyi unutuyorsun.
Kafanda ne varsa silinip gidiyor, sıfır oluyorsun. Bu ne demek biliyor musun ?
Şu demek: Seni şuracıkta gebertsem, zerre kadar vicdan azabı çekmeyeceğimi biliyorum.
Çünkü yeminimi unutacağım. Seni unutacağım. Silahımı nasıl beynine dayadığımı, nasıl tetiği çektiğimi, o sefil beyninin nasıl dağıldığını asla hatırlayamayacağım...
--spoiler--
Başta eğitim hakkında olmak üzere sistem denilen tüm nitelikler kaybolurdu. Özel ad denilen etiketleyici hali çekmek zorunda kalmazdı kimse. Tabi birde aile, özel hayat kavramını da hiç öğrenmemiş olurduk. Ölümü bile tanımlayamamak güzel olurdu sanki. insanlığın "iyi" ışığı altında saflığı görebilmek ve anlayamamakta. Düşünülebilecek her kuralın çiğnenişi ve bunun etkileri de psikoloji, sosyoloji öğretileri olmadan yargılanabilir olurdu. Kişiler uykuyu da unutunca her günün yaklaşık yarısını kullanarak zihninde danseden tozlarıyla başbaşa zerdüşt misali dolanırdı yargının olmadığı dünyada.
her sabah neredeyim ben kabusu yaşanırdı mesela. yemeyi, konuşmayı, yürümeyi yeniden öğrenme kabusu ise kısmen yaşadığım için sizi temin ederim ki karabasan gibi oluyor.
Yok olurduk. Konuşmayı öğrenemeden unutuyorsun mesela. Reflekslerimiz daha iyi yaratılmış olsaydı belki diğer hayvanlar gibi basit bir yaşam sürebilirdik. Ya da yok olurduk.
Felaket olurdu. Dünya diye bir yer bile kalmazdı.
Eğitim, öğretim gibi şeyler olmazdı. Olsa da en ilkel şeyler olurdu öğretilenler malum 24 saat.
Ha uçak araba bisiklet ulaşım filan geçtim onlar bile üretilemezdi.
24 saat olduğunu bildiğimiz için de o 24 saatte dünyanın ve insanların ... sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar ederdik. Haliyle kalmazdı dünya filan. Buna hangi dünya dayansın