Bu konuda rousseau'ya katılıyorum. Kötülüğün doğuştan mı yoksa sonradan mı olduğuna dair beyin (amigdala) üzerinde yapılan araştırmalara göre bir seri katil amigdalası ve o katilinkine benzer başka başarılı bir insanınki karşılaştırılmış ve kötülüğün doğuştan olmadığı çevre ve yetiştirilme gibi faktörler sebebiyle ortaya çıktığı sonuca varıldı. Insan doğası iyidir ancak dış etkenlere karşı savunmasız kalabilir ve değişkenlik gösterebilir.
Dünyanın bugün geldiği noktaya, doğa anaya, hayvanlara ve kendi öz çocuklarına yaptıklarına bakacak olursak...
Ben o insanın var yaa.. doğasını sikeyim!!
insan, iyi ve kötüyü doğasında barındıran bir canlıdır. Potansiyel olarak bu böyledir ama yetiştirilme biçimi, aldığı tahsil ve karşılaştığı iyi ya da kötü olaylar onun iyi ya da kötü yanını ortaya çıkarır.
iyilik ya da kötülük de zihinde oluşturulmuş şeyler aslında. Toplumla iç içe yaşayan insan hukuki yasalara, dine, ahlaki kurallara ihtiyaç duymuştur. Toplumla iç içe yaşamak ve Rekabet iyilik ve kötülüğe kapı açmış.
insan bir mağarada yalnız başına yaşasaydı iyilik ya da kötülüğe ihtiyaç duyacağı bir meselesi olmayacaktı. Bir hayvanı öldürse bile bu doğal yasa gereği olacaktı. Büyük balığın küçük balığı yemesi günah mı mesela?
insan doğası değil de doğa kötüdür bence. Küçük balığın başına gelenlerin suçlusu doğadır. insanların da belki böyle. Onlara sürekli kendin mi o mu dayatmasını yaşatmasa kötülük ortaya çıkmayacaktı. Oysa insanlar başkalarına özenir, üzülür duruma geldi. sebebi pastadan herkesin eşit pay alamamasıydı. Yani kimse eşit toprağa sahip olup eşit şartlarda yaşamadı bu dünyada. Yaşam ve çevre kötüleştirdi insanı . Doğasında ne iyi ne de kötüydü bence. Tıpkı bir solucan ya da kuş gibiydi.
iyi ve kötü ahlaki tanımlardır. insanları vurmak kötüdür ama savaşta iyidir der ahlak çünkü her topluluk kendine düşman olanı yok etmeyi erdemli bir davranış sayar.
insanın doğası iyidir. Aynı; ışığın kaynağından uzaklaştıkça karanlıkta kalmak gibi, doğamızdan uzaklaştıkça kötülükte kalırız. insanlar boş yere bebek olarak gelmiyor dünyaya.
çünkü rab insana kendi ruhundan vermiştir. ve saf bir şekilde onu dünyaya getirmiştir. bebekler allah'ın melekleridir. mesela benimde kızım var ve o bir melek. suçsuz, günahsız, sorumlu olmayan, elinden-dilinden-niyetinden hiçbir canlıya-cansız diğer mahlukatlara zarar gelmeyen bir melek. dolayısıyla her insan doğasında iyidir, yaratılıştan iyidir. sonradan sonraya aklın gelişmesiyle ve ona öğretilen ahlakla birlikte kişiliği iyi-kötü değişmeye başlar.
freud'a göre, ''insan doğası gereği kötüdür.'' sebebi ise, temelde iki dürtümüz olan eros ve thanatos bizi kötü yapar. j.j.rousseau'ya göre ise iyidir. insanı kötü yapan şey, Diğer insanlarla olan bir aradalık, Toplumsal yaşamdır.
Peki, iyi insanları iyi yapan iradenin kaynağı nedir?
insanlar bu konuda da ikiye ayrılırlar; kiminin doğası iyidir, kiminin kötü.
mitolojide ve dini motiflerde de bu vardır.
melek-şeytan
habil-kabil
iyi ruh-kötü ruh gibi.
Machiavelli düşüncesine göre insan kötü özellikleriyle beraber dünyaya gelir. Bu kötü özellikleri iyiye kullanılacaksa o insanları kandırıp iktidara ulaşmak mübahtır. Kısacası bu arkadaşlar. Fakat italya Rönesansı'nın yazarını araştırıp okumanızı tavsiye ediyorum. Şeytani düşüncenin yaratıcısı olarak görülmektedir bu yazar.
insan kötüdür çünkü düşünebilme yeteneğine sahiptir, iyi düşünen bir insan dahi kötü düşünen bir insan tarafından etkilendiğinde eninde sonunda kötü düşünecektir ki insanoğlunun kötü doğasından ötürü devlet, otorite, polis, jandarma, ordular... gibi şeyler var.
freud bir takım fikirsel temelleri başkalarından almakla birlikte kendi gözlemlerini genelde patolojik kişilerden almıştır.
dolayısıyla fikirlerinin insan denilen varlık üzerinde çok boyutlu değil de biraz daha dar kaldığını düşünüyorum, bununla birlikte vurgularını hiçe saymamak da doğru olmaz.
insanın iyi yönü diyebileceğimiz vicdani kısmını hayvansal temelden kopmuş gibi düşünmek yerine insanın sınırsız doyurulmaya yönelik bedensel yönünün yanı sıra sonradan oluştuğu ifade edilen süper egodan (kısmen bu da güzel tespit zaten) daha ötede (maslow'un da gördüğü kendini gerçekleştirme arzusu) ihtiyaçları var gibi. bastırılmamış bir cinsellik ve doğru yöne kanalize edilmiş saldırganlığı bulunan insanlar asıl daha fazla ruhsal doyum ihtiyacı duyarlar ve üretim yaparken yerine göre kendilerini tüketirler.
yani insandaki boşluk bu kadar kolay doyurulamaz. sadece geçici rahatlama sağlanır psikanalizle.
insan tamamen boş bir levha gibi de değildir. yani nötr değildir tamamen. arketip olayı ve genetik faktörler bir takım eğilimleri doğuştan getirir. hatta islam'a göre insanın içinde sürekli hakikat arayan köklü bir yön derinlerde ya da yüzeye yakın hep vardır. insan sadece bilgiyle ya da bedensellikle de tatmin olmaz, anlam arayan varlıktır.
bir arkadaşım düşünde 1 yaşındaki kızının başını bir yere çarptığını görür. beyninin sıvısının akması ve kanamaya kadar detaylı ve iğrenç bir düştür.
"kızım rüyamda can çekişirken ben düşünüyordum biliyor musun" dedi bana...
"neyse en azından özgür olacağız artık. rahat rahat klübe gidebilirim."
arkadaşımın klübe gidip briç oynama hastalığı vardı, kızı doğduğundan beri akşamları eşine yardım etmek için gidemiyordu.
ve bu düş tam anlamıyla bilinçaltının isteklerini doyurma düşüydü. uyandığındaki korku ve dehşet bunu kanıtlıyordu. çünkü alt ve üst bilin arası çatışma belirgin şekilde korkuyla patlamıştı.
insan düşlerinde anne ve babasıyla cinsel ilişkiye girer, özlediği bir akrabasını rüyada görebilmek için bir cenaze töreni düzenleyebilir ve daha neler neler... bunlar ilkel benliğimizin ne kadar korkunç arzulara ve amaca ulaşma yöntemlerine gebe olduğunun kanıtıdır.
sanırım en iyi insan platonun dediği gibi, başkalarının normal hayatta yaptığı kötülükleri ancak rüyasında görendir. ama bu tabi insan doğasının kötülüğe meyilli olma durumunu değiştirmiyor.