insanın öleceğini ve yok olacağını kabul edememesi

entry15 galeri0
    3.
  1. kendini bilen rabbini bilir.

    (bkz: Fazlurrahman)
    ilimden Felsefeden Dine adlı kitabında Nihai Sorular diye bir kavram geliştirmiş.
    Ben kimim?, Nerden geldim, nereye gidiyorum?,
    Bu alem nasıl oluşmuş?, Bu alemde benim yerim nedir?
    Bunlar ve bunlara benzer soruların, insan yaşamının belirli bir noktasında, insanın kafasında bir problem olacağını ve bu soruların cevaplarını arayacağını söylüyor Fazlurrahman ve ekliyor bu sorulara ulaşma yaşı her bir insan için farklıdır. Kimi yirmisinde, kimi kırkında, kimi daha sonraki yaşlarında bu sorulara ulaşabilir diyor.
    insanın sahip olduğu merak, araştırma ve öğrenme güdüsü ilk insandan günümüze, gelmiş geçmiş bütün insan nesillerinin tekamülünde, gelişmesinde daima önde gelen güdü olmuştur. Daima yeniyi arayan, bilinmezi bilinir kılmaya çalışan insan, günün birinde gözünü kendi üzerine çevirir. Kendi varlığını anlamlandırmak, kendisini evrende bir yere yerleştirmek ve evrendeki konumuna göre kendisi dışındaki dünyayı okumak ister.
    Bu istek onu kendine dönmeye, kendini anlamaya, kendini çözmeye, kendini bilmeye yöneltir. insanın kendini bilme yönelimi Peygamberimizin diliyle Rabbini bilme yolunda atılan ilk adımdır. Zira Peygamberimiz Kendini bilen Rabbini bilir buyurmuştur.

    Kendini bilmek insan için gerçekten büyük bir problem olmalı ki Yunus Emre de bu konuda,

    ilim ilim bilmektir
    ilim kendin bilmektir
    Sen kendini bilmezsin
    Ya nice okumaktır

    Dörtlüğüyle bu probleme işaret etmektir. Kendini bilmek ilim ise, kendini bilmeyenin okuması ona fayda vermez demek ister. Esasen yukarıdaki hadisin açıklaması da kabul edilebilir bu dörtlük. Zira, kendini bilmek Rabbini bilmekse, okumanın, öğrenmenin öncelikli hedefi de kendini bilmek olmalıdır.

    Merhum Nurettin Topçu insanı yapıcı insan ve düşünen insan olarak iki kategoride ele almakta ve şu tespitlerde bulunmaktadır: Canlılar serisinin en yukarı basamağında bulunan insan cinsini iki anlayışla karşılıyoruz. Birine göre insanın esaslı rolü alet yapıcılıktır. Yapıcı insan kendi yaptığı aletlerden faydalanır, onları evrimlendirir. Hayatın evrimi bu sayede kabil olur. Zekanın asıl fonksiyonu da alet yapıcılıktır. Bütün medeniyetler yapıcı ellerin eseridir. Öbür anlayış, insanı düşüncesinde arıyor. Düşünen insan, hayatın mana ve gayesine çevriliyor, o mana ve gayenin ölçüsüyle hareketlerinin planını hazırlıyor. Bu iki insan tipi her devir ve medeniyet içinde yan yana görülmüştür. Ancak her zaman karşılaşılan mesele şu olmuştur.
    insanın gerçek değeri bunların hangisindedir?
    insanın asıl gayesi yapmak mı, düşünmek midir? (Nurettin Topçu, islam ve insan, 56)
    Düşünmek ve yapmak, insanın iki temel fonksiyonu. Aslında bu iki kavramın insan için ayrı ayrı ele kategorize edilmesi çok doğru gözükmüyor. Zira, insan düşünür ve yapar.
    Fakat pratikte durum böyle değildir. Hem düşünmesi hem de yapması gereken insan, çoğu zaman düşünmeden yapar, ya da yapmadan düşünür. işte insan Aristonun deyimiyle düşünen bir canlı olarak temayüz etmek zorunda olmasına rağmen, çoğu durumda düşünme yetisini kullanmaz.

    Düşünmek demek, Descartes e göre var olmak demektir.
    Ancak problem şudur var olmak için mi düşünmek yoksa düşünmek için mi var olmak?
    Bilinemeyenlerin bilinmezliğinde bilinmesi, çözülmesi zor bir problem. islam kelamcıları insan düşüncesinin iki boyutu olduğunu tespit etmişler, Dünyaya yönelik, dünyalığını kazanmayı, dünyada hayatını asgari insan şartlarında yaşamayı gerçekleştirmek için harcanan düşünceye akl-ı meaş , geçimini sağlama düşüncesi demişler. ahrete yönelik, ahreti, kendi geleceğini, öte dünyayı düşünmeyi de akl-ı mead olarak isimlendirmişler. Yani öte dünyada sahip olacağı hayatı düşünmek. Çünkü kelam insanı beden ve ruh olarak ele alır ve bedenin ve ruhun ihtiyaçlarının karşılanmasında aklı bu şekilde kategorize ederek, insanın tanımlamaya çalışır.

    Peki ya düşünmek için düşünmek!..
    1 ...
  2. 2.
  3. hiç ölmeyecekmişsin gibi çalış
    bügün ölecekmişsin gibi ibadet et.
    sözünü akıllara getiren başlık.
    0 ...
  4. 1.
  5. iyiki de kabul edememektedir çünkü bu durumu her insan kaldıramaz örneğin madem ölecem ne gereği var bütün bunların diye düşünür intahar eder falan salaktır insanlar.
    0 ...
  6. 16.
  7. tam ölümsüzlük rüyalarıyla dolaşırken ak sakallı beyaz smokinli dedenin gelip; kazık mı çakacan lan eşşoolusu! demesiyle aniden terk edilen gençlik hevesi.
    0 ...
  8. 16777215.
  9. insanı gündelik meşguliyetlere iten gerçektir. kendiyle baş başa kalmayı istemez insan çünkü o zaman çok hızlı bir şekilde beyin konudan konuya atlar, hani uyumak için yatıp bir anda kendinizi konudan konuya atlarken bulursunuz ya o da aynı durumdur işte. ve bu konular mutlaka acıtan bir yerlere gelir, yok olmak gibi, ölüm gibi. bu yüzden hemen müziği açarız, elimize bir kitap alırız, "boş" oturmamak için. ama asıl sebep budur yani.

    kabul edince ne değişir? bazı insanlara ağır gelir bu, artık din konunun içinde bile değildir ne olacak nasıl hissedeceğim diye düşünür sonra hissedemeyeceği gelir aklına, ve ne olacağı önemsizdir çünkü artık varolmayacaktır. hiç bir şeyin önemi yok moduna girersiniz bazen de her şeyin önemi var dersiniz. ama ne derseniz deyin bu bundan yaklaşık 50-60 yıl sonra vücudunuzun öleceği ve onunla birlikte beyninizin* susacağı gerçeğini değiştirmez. bunu kabullenmek aynı zamanda sizi insanların hayat dediği şeyin dışına, gerçek hayatın içine iter. ama uzun ve acılı bir süreçtir ve her türlü bahaneyi reddedecek olgunluğa gelmenizi gerektirir. new age falan tarzı şeylere tutunur ilk herkes ama bunları da aşmak gereklidir. aydınlanma falan öyle pozitif düşüncelerle olan bir şey değildir yani, huzurlu mutlu bir süreç de değildir.

    o zaman niye geldik lan buraya? der insan haklı olarak. ya zaten şimdiye kadar kim dememiş ki?
    2 ...