Rakı sofrası kurup, radyonun frekanslarıyla azıcık oynadıktan sonra, akla, " (bkz: müzeyyen senar) dinlemem lazım!" Frekanslarını da kodlamış olmaktır aynı zamanda.
Bir terk ediştir bu olsa olsa. Bir gidiş, bir kopuş; bir gönülden düşme, göz olsa hadi neyse de...
ismi ne olursa olsun olan her zaman olmuştur. Ve ablamızın yaptığı şeyin adı olay yeri inceleme polisinin yaptığı şey ile aynıdır. Katil bellidir. Ölü belli. Cinayet belli. Geriye kalan tek şey ölü bedeni cinayet mahallinden kaldırmak, ve belki de hani olursa, suçu tespit etmektir. Ama bu dediğim nedense asla olmaz.
Rakı sofrası deyip geçmeyin. Ağzına içki koymayan adam oturmuştur oraya. Daha doğrusu oturtulmuştur. Ha yolu bu mudur sıkıntılardan kurtulmanın? Dertleri atmanın? Bilemez. Ne şekilde olduğu da pek umrunda değildir zaten o sofraya oturanın...
içinde bir deli fırtına vardır. Ve müzeyyen abla bu fırtına içinde yolumuzu gösteren tek işarettir bize...
"Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime..."
işaret olduğu şüphelidir evet. Ama en gerçekçi tutanma noktası da budur.
Sonuçta, ölü bedenler tekrar dirilemez. Sonuçta namludan çıkan kurşun geri dönemez.
sonuçta s*kilmiş g*tün davası olmaz.
Sonu pek olmadı. Neyse olsa da korum olmasa da korum.