küçüklük, çocukluk, ya da eski fotoğraflarına bakmak. bakarken, bitmeyen dostlukları veya biten dostukları da görünce hüzünlenmek. kendi çocukluğuna bakınca garip hissediyor insan. hayır yani, hayatın; sadece yaşının büyümesi dışında değişmese bile diyelim, vay be diyorsun, duygusallaşabiliyorsun. keşke hep çocuk kalsaydım diyen binlerce insan var iken, keşke hep çocuk kalma yetisi verseydi rabbimiz. gerçi içi halen çocuk ruhlu olan insanlar var deniyor ama çocuk olmak apayrı bir şeydi. her neyse hayırlısı.
Hepimiz insan olduğumuz için ister istemez sebepsiz yere de duygusallaşabiliyoruz. Bir at gördüğüm zaman sebepsiz yere izlerim ve bu böyle sonsuza kadar sürebilir. Yüreğim dolar...
Denizi hiç görmedim mesela ama denizden bahsedildiğinde bile hüzünleniyorum sebepsiz yere. Gözlerim dolar...
Çocuklarının elini tutmuş ya da salıncakta çocuğunu sallayan bir baba gördüğüm zaman içimden sessiz sessiz ağlarım. Bu sefer tanrı nın gözleri olsaydı yüreği dolardı...
anne veya baba ile tartıştıktan sonra, özür dilemeniz üzerine yaşanılan duygusallık. arkadaş barışmalarında da yaşanır ama, arkadaş olayında ne kadar kinci biri olmasan bile, eskisi gibi dost olacağına tereddütle yaklaşabilirsin. lakin, aile olayı bambaşkadır. kan çeker, hatıralar daha kalıcı olur. şahsi fikrim tabii. aile kavramını, arkadaştan , dosttan gören biri de daha farklı söyleyebilir.
doğumunuzdan beri aynı yerde oturduğunuz binanın yanında, çocukluğunuzun oyunlarla, acı tatlı hatıralarla geçen yıllar yılı boş kalan arsanın oto-yıkamacıya çevrilmesi. büyümenin hatırladıldığı manevi tokat gibi adeta. yine de hatıraları alamazlar. o değil de ben hala yerimde sayıyorum aslında en çok o duygulandırdı ya neyse.
en son çocukken oynadığınız, arkadaşlarınızın olduğu sokağa mekana vs yıllar geçtikten sonra tekrar uğramak. anılar canlanır gözünüzde, herkes ayrı ayrı yerlere dağılmış, hayat mücadelesi verirken, bir daha o eski günlerin yaşanmayacağını bilmek.