oliver cromwell'in 17. yüzyılda kralın kafasını uçurmasından sonra çok şeyler değişmiştir. krallığın hala var olması kralın/kraliçenin eskisi gibi ülkeye hükmettiğini göstermez.
ingiltere demokrasi açısından dünyanın en gelişmiş birkaç ülkesinden biridir. (bkz: almanya) (bkz: finlandiya)
krallık temsilidir. geyiktendir. kraliçe parlementoya bile kapıyı çalarak girer, açılmazsa giremez. bilmem ne sarayına veya parlementoya her zamankinden daha pahalı tuvalet kağıdı alınırsa eylem yapılır. öyle polis molis de gelip milleti dağıtmaz, hükümetten istifalar olur çünkü.
yine de bazı idealist ingilizlerin zaten karşı çıktıkları durumdur. ayrıca belçika hollanda isveç norveç danimarka ispanya lüksemburg ve liechtenstein da avrupanın sözde krallıklarıdır.
Aslında sanırsam kraliçenin parlementoyu fesetme yetkisi var. Ayrıca yine yamulmuyosam zamanında charles bilmem kimlere politika hakkında görüşlerini falan mı ne yazmış, bu ortaya çıkınca çok konuşulduydu. Belki idam cezası verip (bkz: tez kellesi vurula) diyemiyorlar ama o kadar da sembolik değiller.
doğrudur. ingiltere için alınan her onay birçok avrupa ülkesinde olduğu gibi kraliyet ve ingiltere kilisesi onayından geçmek zorundadır.
Bugün Avrupa’da başta ingiltere olmak üzere ispanya, isveç, Norveç, Danimarka, Belçika, Hollanda, Vatikan gibi ülkeler krallık, Lüksemburg dükalık, Monaco, San Marino, Andorra ve Liechtenstein prenslik olarak yönetilmektedir. Örneğin ingiltere’nin resmi adı “Büyük Britanya ve Kuzey irlanda Birleşik Krallığıdır. Lüksemburg’un ise “Büyük Lüksemburg Dükalığı”dır.
Krallıklar ve Kilise sıkı işbirliği içindedir. Örneğin kral VIII Henri'nin Vatikan'dan ayrılarak oluşturduğu Anglikan Kilisesi olarak bilinen ingiltere Kilisesi’nin (Church of England) en üst makamı bizzat ingiltere kraliçesidir. Kilisenin baş kardinali de kraliçeye bağımlıdır. Laik yönetim yoktur, din ve siyaset işbirliği halindedir. Tüm bu köleci ve sömürgeci krallıkların geçmişleri mazlum halkların, yok edilen ulusların kanlarıyla yıkanmış ve hala yıkanmaktadır. Tüm o görkemli, pırıl pırıl süslü püslü elbiselerin altında her türlü iğrençlik ve yalanlar vardır.
Perde ardındaki kral ve kraliçenin, dük ve prenslerin nihai onayı veya oluru olmadan o ülkelerde yere yaprak bile düşmez. Yani bizdeki cumhurbaşkanlığı makamı gibidirler. Kral ve kraliçelerinülkelerin yönetiminde etkileri olmadıkları, sorumsuz ve simgesel bir makam oldukları yolundaki görüşlerin tümü palavradır.
Oysa gerçek demokrasi halkın doğrudan yönetimidir. Bir ülkede resmen onaylanmış ve kabul edilmiş bir aristokrat sınıf varsa o ülkede demokrasi göstermeliktir. Siyasal aktörler sahnede şov yapar, halk da bunu zokasıyla birlikte yer ve yutar. Halk saf saf geçmiş tarihiyle böbürlenir ve bu krallıkların sonsuza dek süreceğine inanır.
Neden hiçbir çağdaş Avrupalı düşünür, filozof, bilim adamı bu krallıkların ortadan kaldırılmasını, laik düzene geçilmesini önermiyor? Niye “Avrupa Baharı” olmuyor bir türlü o ülkelerde? Hadi bakalım pamuk düşünceler eyleme! Tüm Avrupa uluslarını bu ortaçağdan kalma, feodal ve kokuşmuş krallık, dükalık ve prenslikleri devirmeye davet ediyorum. Diren Avrupa ! erol irdelmen.
evet hatta anayasaları da yok adamların,herşey kraliçenin malı falan,kraliçenin varlığı sadece simgesel şimdiye kadar sadece bir kere kendine gelen yasayı geri vermiş.
prenses diana'ya olanları unutmadık.bunlar bi de gelip şeriata söverler ,kaldırmak isterler ama kendileri "imparatorluk çıkarları" ve "kraliçe" adına herşeyi mübah görürler. dinime küfreden bari müslüman olsa.