ingilizce yazmak, okumak, ve zor da olsa konuşmak motomot eğitimler sonucu edinilebiler yetilerdir.
lakin düşünmek için bölgesel olarak kültürel bilgi ve birikim ihtiyacı vardır. ses vurgusu, tonlama, hangi kelimenin hangi anlamla kullanıldığı bilgisine ingilizce konuşulan bölgelerin kültürel yapısına dair en ufak bir bilginiz yoksa bi boka yaramaz. hep taşak geçtiğimiz chicken translate 'den bi farkı olmaz okunan yazılan ya da söylenen şeyin.
dil=kültür. kültüre dair hiçbir olgu yoksa bi bok yok demektir kısacası.
genelde "if" ile başlar. zor değildir, her mübarek insan yapabilir. fakat şakirtler daha iyi yaparlar. çok daha yatkındırlar, bir de bu konuda hocaları iyidir. evet.
bazen olan seydir. O gun cok ders calistiysaniz veya kitap okuduysaniz (ingilizce )ic sesiniz de bazen ingilizceye gecis yapabilir. Kaliplastirdigimizdan midir nedir cok sinirliyken icimden ingilizce kufur ettigim oluyor fark etmeden.
ingilizce filmler diziler izleyip, bol bol pratik yapıldığı takdirde kendiliğinden gerçekleşen olay. Bir de kendi kendine ingilizce konuşmak vardır ki, "napıyorum lan ben" dedirtir. Ama onu da ingilizce söylemişsinizdir.
nasıl ki ana dilinizi kullanırken yapıya, kullanacağınız kelimeye dakikalarca kafa yormadan cümle kuruyorsunuz, ingilizce düşünmek de aynen budur işte.
Kesinlikle önce türkçesini düşünüp de beynin içinde google translate moduna girilmemesi durumudur.
ingilizce düşünmek demek; ne söyleyeceğine odaklanmak, kullanacağın kelime ve yapıya kafa yormadan doğal akışında ilerlemesine şahit olmaktır.
kendiliğinden olur. Çok çalışmak gerekir.
Emperyalist taktiği olduğu için pohpohlanan bir metottur. ingiliz/amerikalı gibi düşünmektir esasında.
Ya da her neyse, siz bir düşünün hele de nece düşünürseniz makbuldür.
etrafında duyduğun şeyleri istemsizce çevirme, en basit ve alakasız şeyleri bile ingilizce cümlelere dökmeye yeltenme, Kitap, gazete, sözlük okurken potansiyelin yettiği cümleleri çevirmeye çalışma ve hatta ve hatta bazı kavramların kelime karşılığının Türkçeden önce ingilizcesinin akla gelmesi ile ilişkili durum. yani sanırım bu gibi.
çok enteresan bir durumdur. yeni öğrendiğiniz zamanlarda kendi kendinize ingilizce konuşmaya başlarsınız. sonra birileriyle türk yabancı farketmeksizin konuşma provanızı yaparken konuşmanın ingilizce olduğunu farkedersiniz. ardından düşüncelerinizin, iç sesinizin tamamen ingilizce olduğunu farkedersiniz. tabi bu, hergün birileriyle ingilizce konuşma zorunluluğunuz olduğunda gelişen bir durumdur.
ingilizce konuşmak için yapılması gerekendir. zira türkçe düşünerek konuşmamız pek mümkün değildir. yeni başlayanlar için olmazsa olmazdır fakat şimdi karşınızdaki birşey sorar size, siz onu önce türkçeye çevirirsiniz, sonra kafanızda cevabı önce türkçe düşünüp onu ingilizceye çevirirsiniz, tam sona yaklaşmışsınızdır, dile dökeceksinizdir ki bir bakarsınız karşınızdakinin yerinde yeller esiyordur, çünkü üç buçuk saat geçmiştir sorunun ardından.
öğrenmeye niyeti olan zaten bunu yapabilir. nasıl yapmaya başladığının da altında kalmaz. bunu yapamayan ise hayali bir arkadaş edinip onunla konuşuyormuş gibi yapabilir ya da bir topluluk karşısında konuştuğunu hayal edebilir. çok saçma ama işe yarıyor.
yabancı dil öğrencisi için bünyenin tamamıyla değişip başka bir insan olma evresidir. tepkiler bile ingilizce verilir , yapılan planlar ingilizce yapılır. sayısız defa evdekiler benim deli olduğumu düşündü çünkü her şaşkınlık anında what the f*ck , oh my goodness gibi tepkiler alıyolardı. ve bu dönemde rüyalar bile ingilizce görülür. insanın kendi kendine dil öğrenmesi gibi birşey. ve aklınızdan geçen o kelimeler bi ömür boyu unutulmaz