ispanyada sikca karsilasilan durum zira adamlar cok milliyetci sadece kendi dillerini konusmak istiyor. tabi bunun yaninda adamlar profosor bile olmuslar.
'işi bilicen , işe gitmeyecen' özlü sözümüe yeni bir boyut katmış kurnaz ve tembel doçent'tir daha eline geçen ilk fırsatta asistanlarını sülük gibi sömürmeye başlamıştır. bunlardan korkulur, kazara derse girerse en arka sırada oturulur. zaten iki üç teatral hareketle sınıfı sindirir, arada taşaklarını kaşır, öğrencilerle dalga geçer, asla ders anlatmaz ama anlayana büyük dersler verir, bırakın ingilizce bilmemeyi en az üç dili o. çocuğu gibi konuşur. yapılacak tek şey hava karadığı vakit bir tenhada-okuldan çıktıkları vakit- onlara meşe odunu felsefesini anlatmaktır. bel altı çalışmak serbesttir en azından sınıfınızın şaşkoloz kızlarını bir nebze korumuş oursunuz. falan ve filan....
Dersanelerde kalıpların formülleştirilerek ezberletilmesi modasına uyup sınavları geçecek kadar gramer öğrenen, "Ben bu mevkiyi bu bilgiyle mi hak ettim?" sorgulaması yapmadan "ingilizce bilmiyorum diye prof. olamıyorum!" isyanlarını sıralayan talihsiz bilim insanı.
Bir başka dili öğrenmek bir zorunluluk değil bilim insanı olmanın getirdiği bir yükümlülüktür. Küçücük bir şirketteki sekreter dahi ingilizce biliyorsa eğer, dünyayı elinde tutan bilim insanlarının tek dille yetinmeleri dahi üzücüdür. ingilizce bilmek de yetmez, 3-4 dil bilin mümkünse. Herkes doçent, prof. olamaz demeyi biliyorsunuz ama yeri geldiğinde?