indis

entry26 galeri0
    1.
  1. Bir harf, benzer fakat yine de değişik biçimlerde iki veya daha çok kez kullanılmak istendiğinde, harfin üstüne veya altına eklenen ayırıcı işaret.
    0 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. sevecenlik ve sıcankkanlı olmakta yüksek lisans sahibi bir kişi.
    üstelik de inanılmaz sevimli bir gülüşü var.

    (bkz: yenir ki bu)
    1 ...
  5. 4.
  6. matematikte dizilerde çokca kullanılan a1 a2 a3 teki 1-2-3 sayılarına verilen isimdir.
    1 ...
  7. 5.
  8. çatlak falan ama çok seviyorum . *
    1 ...
  9. 6.
  10. lügatta, kelime karşılığı bulunmayan yazar,
    özetlenesi hali;
    iyidir, hoştur, saygılıdır.
    1 ...
  11. 7.
  12. son derece nezaket sahibi, kibar ve de son model yazar. kıymetini bilin, çok kalmadı onlardan.
    2 ...
  13. 8.
  14. istemeden kızdırdığım, neslimin içinde en iyi anlaştığım ve beni en iyi anlayan yazarlardan biri.
    sorularına cevap bulamamam bilmediğimden ötürü değildir.
    her sorusuna cevap vermememin sebebi; yıllar sürmesini temenni ettiğim arkadaşlığımızın heycanını kaybetmesinden korkmamdır.

    düzeltme: imla
    1 ...
  15. 9.
  16. fizik sever, neşeli, hayat dolu nesildaş.
    3 ...
  17. 10.
  18. (bkz: #11408742) ile vay arkadaş, böyle bakış açısı olan insan var mıydı ? dedirtmiş yazardır. ellerine sağlık.
    2 ...
  19. 11.
  20. takdir edilme meraklısı yazar.
    Ayrıca şu an çok mutlu olmuş olan yazar.
    Afiyet olsun efendim.
    1 ...
  21. 12.
  22. excel' den tanırım kendilerini. "düşey ara" formülünde rastlaşmıştık.
    2 ...
  23. 13.
  24. genelde i: 1,2,3...... olarak kullanılan matematiksel terim.
    2 ...
  25. 14.
  26. yazdığı samimi entryleriyle kendimi bi pazar öğleden sonrası ananemim yaptığı kısırları yerken buluyorum adeta.
    2 ...
  27. 15.
  28. karakteri, milyon karattan daha değerli olan, çok çok sevdiğim biricik yazardır.
    0 ...
  29. 16.
  30. beni benim kadar tanıyan insan. korkuyorum sözlük. böyle ruh muh. neyse...
    0 ...
  31. 17.
  32. hayallerinin peşinden koşmasını dilediğim çok şeker bir yazardır.

    ayrıca sohbeti de hoştur.

    edit: geçliğimi hatırlattı bana kendileri.aynı ben yahu.
    1 ...
  33. 18.
  34. şu sıralar lunaparkta seize the day yapan. tavsiyeleri ile birkaç günlük bunalımıma son vermiş on numara muhabbetli yazar.
    0 ...
  35. 19.
  36. biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
    oysaki seninle güzel olmak var
    örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
    bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
    midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
    sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
    sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
    o başkası yok mu bir yanındakine veriyor
    derken karanfil elden ele.
    görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
    sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
    bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
    birleşiyoruz sessizce.

    Edip CANSEVER
    1 ...
  37. 20.
  38. (bkz: ay ben sabahtan beri doğum gününden bahsedip) (bkz: doğum gününü kutlamadım hiç) yazarıdır. doğum günü kutlu olsundur. kötü bir zamanda doğmuştur, eylül içimi karartır, 17 asal sayıdır... nice senelere yani.
    1 ...
  39. 21.
  40. tanım: "herkes buna hoş sohbet demiş, ben de diyeyim." yazarıdır.
    andaç: öehm… sana 10. sınıfta başladım. keyif verici madde, illet pis bağımlılık, melek yüzlü şeytan. sınıfa geldin, beş yaşındaki çocuk sevimliliğiyle “oraya ben oturabilir miyim?” dedin. kalktım, oturdun, öne geçtim. böyle tanıştık işte, yani karşılaşma olarak. sende o ışıltıyı göremedim. çok, çok sevdiğim, kesin bununla anlaşabilirim dediğim insanlarda gördüğüm ışığı. keza radarım bozukmuş. onlarla olamadım; çünkü birleşebileceklerim değil, birleşmek istediklerimmiş onlar. her nasılsa kimyamız iyi uydu, tuttu, ne deniliyorsa işte. bir süre aynı dili konuştuk, iyi de anlaştık haliyle. sonra ortak bir özelliğimizi bulduk; serbest çağrışım. bu herkeste var tabi; ama biz uçmuştuk. nedenini bilmiyorum, üzerinde durmuyorum da. belki çok zekiydik, belki de çok iletken bir beynimiz vardı, önemi yok; çünkü bunu da tükettik… iyi, güzel olan her şeyi iliğine kadar sömürdüğümüz, tükettiğimiz gibi; tükendik ve şimdi ne ayak olduğunu anlayamadığım bu raddeye kadar geldik. bu sene bana bir şey söylemiştin. yarım saatte bir tıslatan mekanizması bozulmuş, sürekli tükenen bir airwick oda parfümü gibi hissediyordun kendini. insanlarının, arkadaşlarının arasında, etrafa sürekli, tazikli olarak güzel kokular saçtığını; ama tükendiğini hissettiğini ve tükendiğinde ortalığı leş gibi bir kokuya vereceğini, biteceğini söylemiştin. unutulacağımızı, ortamı eğlenceli kılan şaklabanlar olduğumuzu söylemiştin. evet, ortama iyi geliyorduk; ama eğlenceliydik daha da ötesi yoktu. belki de seni tüketen buydu, bana ne? kuyruklu yıldızlı altı çizili nokta şu ki; sen sadece tükenmedin, tükenirken tükettin. eğer bu güne kadar fark edemediysen şöyle diyeyim: sen insanlar için istemsiz de olsa bir şeylerden feragat ederken, yokluğunda,yüksek dozda sana maruz kalmış oldukları için yoksunluk krizine giriyorlar. ya da kimi kandırıyorum, belki de bu bana özgü bir durumdur. ve evet, bu yoksunluk krizi olayı gerçekten oluyor. işte tam da bu yüzden iyi bir hobi değil de illet pis bir bağımlılıksın. bak aslında, o sözünü ettiğim arkadaş saptama radarım çok da iyi, gayet de güzel çalışıyormuş meğer. bana iyi gelecek insanları buluyor ve diğerlerini uzak tutuyormuş benden. sikkofield’ın bir sözü vardır: 99 doğru, 1 yanlış. bak bu seni çok iyi tanımlıyor. 99 mol eğlence, 1 mol zehir; ama ağırından. çok; ama çok değişik bir kişiliksin, seni de görüp geçirdiğim iyi oldu. zirveydin benim için, sanırım artık bu okulda beni bağlayacak kimse kalmadı. tebrikler bana, anladığım kadarıyla mezun oldum ve bir sonraki okula, topluluğa karışma hakkı kazandım. bu da böyle bir itirafım olsun. karman çorman oldu bu yazı da her şey gibi; önce sana postayı koydum, şimdi de normal kısma geçiyorum (swh). i̇yi yanların da vardı. bana, bilerek yaptığım şeyler için özür dilememem gerektiğini öğrettin. tam da şu anda aklıma geldi ki bunun da içine etmişim, sömürmüşüm. hiçbir şey yapmayıp da özür dilemek için kullanmaktansa bu öğretini, yapıp yapıp özür dilememek için kullanmışım. bana, üçgenlerden iğrenmeyi öğrettin. artık maddi manevi, az ya da çok; istediğim herhangi bir şeyi başkası da istediğinde, o istediğim şeyden de, isteyenden de nefret ediyorum, iğreniyorum. yanlış kategorize etmedim, bu da iyi olan etkilerinin arasında. ama ben bu öğretini de çok güzel tercüme ettim kendime. benimle, aynı şeyi isteyenden nefret ettim, o istediğimi de bir şekilde elde edip iğrene iğrene kendim için kullandım. i̇ğrenmek demişken, kime göre neye göre dersen, bana göre bu konuda çok şanslısın. konuysa iğrenilmek. şu dört yıl boyunca, çok anlamda, bir an için bile olsa, bu okuldaki her bir insandan iğreti oldum, nefret ettim, sen hariç. bak andaçta bile sana bu kadar saydırıyorum, verip veriştiriyorum, yine de bunları bir an için bile düşmanca hisler beslemeksizin başarabiliyorum. o sizin ilginçliğiniz. bok. mersi… bir başka iyi yanın da, bana sonbaharı, bil hassa eylül ayını sevdirmen. 17 eylül’de doğdun, hay bir türlü ezberleyemediğiminin doğum günü. anca son doğum günün geçtikten sonra girdi aklıma. ben sonbaharı sevmediğimden bahsederdim, sense en çok o mevsimi severdin ve bir şekilde bana da sevdirdin; ama 17’yi halen sevmiyorum; asal sayı falan… her neyse, bu çok önemli. geçirgenlik anlamında söylüyorum, saydam bir kişiliğim vardır. biraz olsun yaklaştığım bir insandan bile bazı özellikler benimserim. bunları üst üste okuyunca, üzerimdeki etkini anlamışsındır artıgın. var oluşumdan kaynaklanan bir huydur ki, her katıldığım arkadaş grubunu bir senede tükettim, hep daha iyisini aradım, herkes için “ı-ıh, bu olmamış, cık, geçelim.” triplerindeydim. zira bendeniz, gayet de silindirik bir arkadaş olaraktan, insanlar için böyle düşünme hakkına bile sahip değilim; ama gerçek bu, olmamışlar. i̇htiyaçlarımı karşılayamıyorlar. sen de öylesin. şanssızlık o ki, en iyileri olmana rağmen öylesin. işte bu şekilde daldan dala atlaya atlaya sana geldim. beni senden iten her neden, ciddi anlamda yalnızlaşmama neden oldu; çünkü sen en son daldın; çünkü sen de kırılsaydın ne yapacağımı bilemeyecektim. yere mi düşecektim seninle beraber? hayır. uçabilmeliydim. peki; ama nasıl? bilmiyorum... bunlar uzak geleceğimizin sorunsalları. bu lanet olası maratonumda, üzerinde durduğum dalda dinlenirken, geriye, geçmişe döner ve ağlardım bazen. o zamanlar her şeyin ne kadar güzel olduğunu söyleyip duruyordum… her şeyin karmaşık olmadığı yılların… yine de, her şey şimdiki gibiydi. sadece farklıydı. sanırım hiçbir şey fark etmiyor… o zamanlar nasılsa, bitti ve şimdi… ulaşmam gereken birileri var. her zaman bu kadar zor muydu? peki madem öyle neden bu kadar zordu? bunların, hepsinin cevabını biliyoruz; ama bilmiyoruz. birbirimize olan tahammül katsayılarımız giderek azalıyor. sonunu okumaya çalışıyorum, tıpkı, yeni kitabının son cümlesini okuyan bir aptal gibi… ve, vay canına! sonunu okudum. çatırdıyoruz kızım. sen eğilirken ben ayağa kalkıyorum, dal arıyorum, yok. en yakın dal, 6 ışık yılı geride kalmıştı. bir sıçrayışta oraya dönebilir miyim dersin? sanmam. i̇mkanım olsa da yapmam; zira bu, sana atılmış bir jumbo boy kazık olurdu. bencilim; ama hayvan değilim, sen de saksı değilsin. öehh. bana doğaçlama yaşamam gerektiğini öğrettin; ama son paragraftan anlayabileceğin kadarıyla, doğaçlama yaşamanın kendisini öğretemedin. olsun, bu da iyi; zira birilerinin gelecek kaygısı taşıması gerekiyordu. tabi ya, işin bir de bedel boyutu var. eğer ben daldan dala atlamanın inanılmaz ve de dayanılmaz hafifliğini yaşayabiliyorsam, gelecek ve hayatta kalma kaygılarım olacak. eğer sen birilerine dal oluyor ve tükeniyorsan, doğaçlama yaşama hakkın olacak… konu buralara gelsin istemezdim. gerçek yüzümüz ortaya çıktı. “gerçek yüzünü gösterdi” lafının kendisi için kullanıldığı tek bir kusurdan söz etmiyorum. gerçek-gerçek yüzü göstermek. miss. trouble. baş belası ve de dertli. ve arkadaşı mr. grumpy… ama bu bir andaç. ben seni “eğlenceli” halinle hatırlamak ve hatırlatmak istiyorum. depresif ve felsefik, periyodik depresyonlarımızla değil. ben ceren’imin koca okulda loca people ve peppe’yi ilk keşfeden kişi olduğu, eğlendirdiği halini ifşa etmiş olmak isterdim, zaten herkesçe bilinen şeyleri. bizim bildiğimiz ve başka hiçbir kimsenin bilmediği şeyleri değil. ama oldu. yine öğretilerinden birini bozarak bu ifşayı yaptım ve özür de dilemiyorum. ben senin, beni sıraya yatırıp muz kabuğuyla tokatlayan tazmanya canavarı halini seviyorum. adeta bir; ince, beyaz, deri eldiveniyle karşısındaki, kendisine kabalık yapan bir sokak serserisini tokatlayan; fi tarihinden kalma, elit, şımarık bir, soylu kızı tadında… bugs bunny de olabilir… e daha dur daha dur, bitmedi ki ehehe. son olarak bize lady gaga’dan yoü and i, sana bjork’ten joga, kendime de louise goffin’den where you lead parçaları için istek yapıyor; mazimizden birkaç imgesel sözcük yazıyor ve iğrenç bir “ceren” esprisi yapıp bir entryi daha noktalıyorum. çivi (yok lan vida), yengeç, dırıd dırıd, saat2-saat3, mana, vibrasyon… ceren’in öyle bir cermesi ki, iğrenç espri yapması. ama en önemlisi: banyodan yeni çıkan ceren’e minibüs çarpması. peşin edit: seni çok seviyor ve sana çok değer veriyorum. seni bıraksam da bazı değerler -en azından benim için- varlıklarını, aşınmaksızın sonsuza kadar sürdürecek. sen çoq popisin. oye. exovexov nassip girl (katy perry tarzı göz kırpan smiley).
    ^andaj atmığı vol3^: birbirimize ve pek çoklarına hususi davranmak da son sene tak edenler arasında ikimizin canına da sanki. ama bu sefer gülüşmeler yoktu ve rahatsız olan ibişlerse… bizlerdik… hatırı sayılabilecek kadar uzun bir süre önce aştın sen bunu, ben yine takıldım ve bir de bu konuya abandım. maskeli balonun kapanışına doğru, oldukça gerekli, şiddetli ve bastırılamaz bir sürüklenmeyle, yirmi parmağıma da takıp zilleri, fırladım sahnenin ortasına. gerisi malum: “çiki çiki”. alamadım hızımı, aynı anda herkese hizmet ulaştırabilmek için artarak artan bir ivmeyle dönerek kıvırırken ben, çıkan ses çiki çikiden ziyade, 5. kattan aşağı atılan, içi çatal, bıçak dolu bir tencerenin yerde patlaması gibiydi. senin farkındalık sahibi ve elit kulaklarını silerken bu ses, önceleri, “sayın diğerleri”nce çok tutuldu; ama sonra kazara parmağımdan kayıp fırlayan birkaç zil, “aaa! olay var dediler toplaştık swh-swh” çemberinin başını yardı umulmadık bir şekilde. “bir de ‘sana’ bakalım bu süreçte.”. ben saçmalamaya başladığımda sen, “bu nedir şimdi?” moduna girdin. geriye; ama göz önünde olan bir yere çekildin ve kollarını önünde bağlayıp yere bakarken, benim adıma utandın. artık hız maksimumdur, kinetik enerji kritik noktaya ulaşmıştır ve akabinde dumanlar çıkmaya başlar. isimsiz bir kahraman omuzlarımdan sıkıca tuttu ve tek bir hamlede durdurdu beni, yokluğunun da yardımıyla. gözlerime baktı ve ayıldım. sonra sen, alkışlayarak indin merdivenlerden ve herkese çiki çiki yaptığım için artık beni kale almayacağını söyledin. “yanılıyorsun ceren efendi.”: içtenlikle ve yapmacıklık içermesine izin vermeksizin yapmıştım hepsini. nedenini bilmiyorum; deli olmadığımın da farkındayım, başkalarının yapmacıklıklarını provoke etmek gibi bir amacım da yoktu. geriye başka alternatif kalmadı, “kutsal yürek”e bağladım demek ki, ki en kötü ihtimaldi bu, nalet… neyse bunu da aştım ve yine yeni yeniden, benzersiz benzer frekanslarımıza döndük; ancak bu sefer de o çok yakındığın “dede” halime dönmüştüm. insanlara özenli davranmaktan bıkmıştım. sonra herkese aynı davranışları, seyreltik olarak uyguladım. ama sen hemen ne kadar sıkıcı bulduğunu anlatmaya başladın ve ben bundan hazzetmedim. sonra buna döndük, sonra yine dede olduk… kısmet. ama yokluğun bir şeyi, iki defa daha öğretti bana. öncelikle değerini anladım birkaç kere. sonra tekrar piyasaya çıktın, akarsu yatağı denge profiline ulaştı, daha da durulduk, bir şeyler yerine daha da sağlam oturdu ve delta ovası tamamdır. gelelim üzerinde, hayatta kalabilmek için kıçımı yırttığım yola. bu yolun zorluğunu seviyorum kızım, o yüzden uzun bir süre dönmeyeceğim. ama mazoşist de değilim, sadece dengesizim, bu yüzden attığım son adım, devasa olup her şeyi geri saracakmış gibi gözükebilir belki sana. bunun adı göz yanılgısıdır bayır gülü. ben zaten, attığım son adımla kendi dünyamın etrafındaki bir turumu tamamlamış; ama aslında hep ileriye gitmiş olacağım; zira geri adım atmakla hiçbir şey geri sarılamıyor. sana düşense bu süreçte, çift taraflı aynanın sırrını seyreltmen. bana ve tayfadaşlara ya da ibişlere kısmet değilmiş; ama en azından, bundan sonra, zanlıların, sorgulandıkları odanın diğer bölümünü az da olsa görmelerine izin ver; çünkü bu, onların tek başına göremeyecekleri kadar ulaşılamaz bir cevher, senin yardımın olmadan. kafeinli amy winehouse’um benim, öpüldün (avatar malakyus).
    0 ...
  41. 22.
  42. 23.
  43. özlediğim yazar.
    bir ara uğrarsan iki kelime bir şey yaz tamam mı?
    güzel ama ben daha güzelim.
    0 ...
  44. 24.
  45. üniversite yaşantısında başarılar dilenen yazar. evet.
    0 ...
  46. 25.
  47. Medcezirlerde kaybolmuş, kıyıya vurmuş; biraz yorgun, biraz umutlu, biraz heyecanlı, çok huzurlu, en huzurlu. Tanıyanlar bilemese de bazen, arayanlar hep bulur. (bkz: theflowerthatcannotbeseen)
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük